Arjantin Genel Bilgileri
Kıta: Güney Amerika
Başkent: Buenos Aires
Resmi Dilleri: İspanyolca
Hükümet: Başkanlık sistemi federal cumhuriyet
Milliyet: Arjantinli
Din: Hristiyan
Para Birimi: Peso
Nüfus: 45.894.027
Arjantin’in Tarihi ve Siyasi Tarihi
Güney Amerika’nın güney ucunda yer alan Arjantin, zengin doğal kaynakları, geniş toprakları ve derin siyasi çalkantılarla dolu tarihiyle kıtanın en dikkat çekici ülkelerinden biridir. Pampalarından Patagonya’ya, And Dağları’ndan Atlantik kıyılarına uzanan bu geniş ülke, hem yerli halkların kültürel mirasını hem de Avrupa etkilerini harmanlayan özgün bir kimliğe sahiptir. Arjantin’in bugünkü siyasi yapısına ulaşması ise yüzyıllar süren sömürgecilik, bağımsızlık mücadeleleri, askeri darbeler ve demokratikleşme süreçlerinin sonucudur.
Kolomb Öncesi Dönem ve Yerli Halklar
Avrupalılar gelmeden önce Arjantin topraklarında çok sayıda yerli topluluk yaşamaktaydı. Pampalar’da göçebe avcılar, kuzeybatı bölgelerde ise İnka İmparatorluğu’nun etkisi altındaki yerleşik topluluklar bulunuyordu. Diaguita, Mapuçe ve Guaraní halkları bu dönemin öne çıkan topluluklarıydı. Bu halklar tarım, avcılık ve ticaretle geçinir, kendi dillerini ve inanç sistemlerini koruyorlardı. Ancak 16. yüzyılda başlayan İspanyol istilası, bu kadim kültürlerin büyük kısmını yok etti veya asimile etti.
İspanyol Sömürge Dönemi (1536–1810)
Arjantin topraklarına ilk Avrupalılar 1536’da, Pedro de Mendoza liderliğinde geldiler ve bugünkü Buenos Aires yakınlarında kısa ömürlü bir yerleşim kurdular. Ancak yerli halkların direnişi sonucu koloni başarısız oldu. 1580’de Juan de Garay tarafından Buenos Aires yeniden kuruldu ve İspanyol kolonisi olarak kalıcı hale geldi.
Arjantin, uzun süre doğrudan önemli bir sömürge olarak görülmedi; çünkü bölge altın ve gümüş bakımından fakirdi. Lima ve Potosí gibi maden merkezleri ön plandaydı. Bu nedenle Buenos Aires ticari olarak geri planda kaldı. Ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru, ticaret yollarının değişmesiyle Buenos Aires stratejik bir liman haline geldi. 1776’da kurulan Rio de la Plata Genel Valiliği, Arjantin topraklarını İspanyol yönetiminde önemli bir idari merkez haline getirdi.
Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları döneminde İspanya’nın zayıflaması, Güney Amerika’da bağımsızlık fikirlerini körükledi. Buenos Aires limanında gelişen tüccar sınıfı, serbest ticaret ve bağımsızlık fikrini desteklemeye başladı.
Bağımsızlık Mücadelesi (1810–1816)
1810 yılında Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesi, Buenos Aires’te büyük yankı uyandırdı. 25 Mayıs 1810’da yerel halk, İspanyol valisini görevden alarak kendi geçici hükümetini kurdu. Bu olay, Mayıs Devrimi olarak bilinir ve Arjantin’in bağımsızlık sürecinin başlangıcı kabul edilir.
General José de San Martín, Güney Amerika’nın özgürlüğü için büyük rol oynadı. San Martín, ordusunu And Dağları’nı aşarak Şili ve Peru’nun bağımsızlığına yardım etmek üzere yönlendirdi. Arjantin ise 9 Temmuz 1816’da Tucumán Kongresi'nde resmen bağımsızlığını ilan etti. Ancak bağımsızlığın ardından ülke içi anlaşmazlıklar ve bölgesel çatışmalar başladı.
Federalistler ve Üniterler Arasındaki İç Savaşlar (1816–1862)
Bağımsızlık sonrası Arjantin, siyasi olarak ikiye bölündü:
Federalistler, eyaletlerin özerkliğini savunuyordu.
Üniterler ise güçlü bir merkezi hükümet istiyordu.
Bu görüş ayrılığı, uzun yıllar süren iç savaşlara yol açtı. Buenos Aires eyaleti, liman gelirlerini paylaşmak istemediği için diğer bölgelerle çatışma halindeydi.
Bu dönemin en güçlü figürlerinden biri Juan Manuel de Rosas oldu. Rosas, 1829’dan 1852’ye kadar ülkeyi otoriter bir şekilde yönetti. Politikalarını muhafazakâr değerler, Katolik kimlik ve merkezi otorite üzerine kurdu. Ancak 1852’de Justo José de Urquiza tarafından devrildi. Urquiza, 1853’te yeni bir anayasa hazırlatarak Arjantin Konfederasyonu’nu kurdu. Bu anayasa, bugün hâlâ Arjantin siyasi sisteminin temelini oluşturur.
Ulusal Birliğin Sağlanması (1862–1916)
1862’de Bartolomé Mitre’nin başkan olmasıyla birlikte Arjantin’de ulusal birlik sağlandı. Mitre, ülkenin modernleşmesine, demiryollarının genişlemesine ve Avrupa göçünün teşvikine öncülük etti. 19. yüzyılın sonuna kadar Arjantin, büyük ölçüde Avrupa’dan gelen göçmenlerle doldu; özellikle İtalyanlar ve İspanyollar ülkeye akın etti.
Bu dönemde Arjantin tarıma dayalı bir ekonomik model benimsedi. Pampalar’da büyük çiftlikler (estancias) kuruldu ve sığır eti ile tahıl ihracatı ülkenin ekonomisini canlandırdı. Buenos Aires kısa sürede Güney Amerika’nın en zengin şehirlerinden biri haline geldi.
Ancak bu zenginlik, toprak sahibi elitlerin elinde yoğunlaştı. İşçi sınıfı ve köylüler ekonomik sistemden dışlandı. Bu durum, ilerleyen yıllarda işçi hareketlerinin doğmasına zemin hazırladı.
Demokratikleşme ve 20. Yüzyılın Başları (1916–1943)
1916’da yapılan seçimlerle Hipólito Yrigoyen, Radikal Yurttaş Birliği (UCR) partisinden başkan seçildi. Bu, Arjantin’de modern anlamda ilk demokratik seçim olarak kabul edilir. Yrigoyen, orta sınıfın desteğini aldı ve sosyal reformlar yapmaya çalıştı. Ancak ekonomik krizler ve muhafazakâr muhalefet nedeniyle yönetimi zorlaştı.
1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, Arjantin’i derinden sarstı. İhracat gelirleri düştü, işsizlik arttı. 1930’da General José Félix Uriburu bir darbe yaparak Yrigoyen’i devirdi. Bu olay, Arjantin’de uzun sürecek askeri müdahaleler döneminin başlangıcı oldu.
1930–1943 arası dönem “İnfame Década” (Utanç Dönemi) olarak bilinir. Seçimlerde hileler, yolsuzluklar ve elitlerin hâkimiyeti öne çıktı. Ancak bu ortamda yeni bir siyasi figür yükselmekteydi: Juan Domingo Perón.
Perón Dönemi ve Peronizm (1943–1955)
1943’te bir askeri darbe gerçekleşti. Darbe hükümetinde Çalışma Bakanı olarak görev alan Juan Perón, işçi haklarını savunması ve halkla kurduğu güçlü bağ sayesinde kısa sürede popülerlik kazandı. 1946’da yapılan seçimleri büyük bir farkla kazandı ve başkan oldu.
Perón, işçilere sendikal haklar tanıdı, sosyal güvenlik sistemini genişletti ve sanayileşmeyi teşvik etti. Eşi Eva Perón (Evita) ise yoksulların ve kadınların simgesi haline geldi. Evita’nın karizması, halk nezdinde Perón’un desteğini daha da artırdı.
Ancak Perón’un otoriter yönetimi, basın sansürü ve muhaliflere baskısı tepkilere yol açtı. 1955’te ordu tarafından devrildi ve sürgüne gönderildi. Buna rağmen Peronizm adı verilen ideolojik akım, Arjantin siyasetinde kalıcı bir etki yarattı.
Askeri Darbeler ve Demokrasi Mücadelesi (1955–1983)
Perón’un devrilmesinden sonraki dönem, Arjantin’de istikrarsızlıkla geçti. Sivil yönetimler ve askeri darbeler birbirini izledi. 1966’da General Onganía bir darbe yaparak otoriter bir rejim kurdu. Ekonomik istikrarsızlık, sosyal huzursuzluk ve öğrenci hareketleri ülkeyi sarstı.
1973’te Perón sürgünden döndü ve yeniden başkan seçildi. Ancak bir yıl sonra öldü. Yerine geçen eşi Isabel Perón, ülkeyi yönetmekte zorlandı. Aşırı sağ ve sol örgütler arasında şiddet olayları arttı. 1976’da bir kez daha ordu yönetime el koydu.
1976–1983 arasındaki dönem, Arjantin tarihinin en karanlık yıllarından biridir. General Jorge Rafael Videla yönetimindeki askeri rejim, binlerce kişiyi “komünist” olduğu gerekçesiyle gözaltına aldı, kaybetti veya öldürdü. Bu dönem “Kirli Savaş (Guerra Sucia)” olarak anılır. Yaklaşık 30.000 kişinin kaybolduğu tahmin edilir.
1982’de rejim, halk desteğini artırmak amacıyla Falkland (Malvinas) Adaları’nı işgal etti. Ancak İngiltere’nin askeri gücü karşısında kısa sürede yenilgiye uğradı. Bu başarısızlık, rejimin sonunu getirdi.
Demokrasiye Dönüş ve Modern Dönem (1983–Günümüz)
1983’te yapılan seçimleri Raúl Alfonsín kazandı ve Arjantin yeniden demokrasiye geçti. Alfonsín, askeri suçluların yargılanmasını başlattı ancak ekonomik krizler nedeniyle görev süresini tamamlayamadı.
1989’da Carlos Menem başkan oldu. Menem, ekonomik liberalizasyon politikalarıyla Arjantin’i dış dünyaya açtı; özelleştirmeler ve serbest piyasa reformları uyguladı. Ancak 1990’ların sonuna gelindiğinde bu politikalar yüksek işsizlik ve borç krizine yol açtı.
2001 yılında Arjantin büyük bir ekonomik çöküş yaşadı. Halk protestoları sonucunda devlet başkanı istifa etti. Sonraki dönemde Néstor Kirchner ve ardından eşi Cristina Fernández de Kirchner, 2003–2015 arasında ülkeyi yönetti. Kirchner dönemi, sosyal yardımların artması ve devletin ekonomideki rolünün güçlenmesiyle öne çıktı.
2015’te Mauricio Macri iktidara geldi; ancak ekonomik krizlerle boğuştu. 2019’da Alberto Fernández ve Cristina Fernández de Kirchner ikilisi yeniden Peronist çizgiyle iktidara döndü. 2020’lerde ise Arjantin yüksek enflasyon, borç yükü ve siyasi kutuplaşmayla mücadele etmektedir.
Arjantin’in Günümüzdeki Siyasi ve Toplumsal Görünümü
Bugün Arjantin, başkanlık sistemiyle yönetilen bir cumhuriyettir. Federal yapıya sahip olan ülkede 23 eyalet ve başkent Buenos Aires Özerk Şehri bulunmaktadır. Ülkenin siyaseti hâlâ büyük ölçüde Peronizm ekseninde şekillenmektedir. Bir yanda sol popülist Peronistler, diğer yanda liberal-muhafazakâr bloklar yer almaktadır.
Arjantin toplumu, yüksek eğitim seviyesi ve kültürel çeşitliliğiyle Latin Amerika’nın önde gelen ülkelerinden biridir. Tango, futbol, edebiyat (özellikle Jorge Luis Borges) ve sinema alanında dünya çapında etkiye sahiptir. Ancak ekonomik krizlerin sık tekrarlanması, ülkenin potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmesini engellemektedir.
Sonuç
Arjantin’in tarihi, özgürlük mücadelesi, askeri darbeler, ekonomik krizler ve halk direnişleriyle şekillenmiş bir hikâyedir. Kolonyal dönemden bugüne, ülke sürekli olarak kimliğini yeniden tanımlama sürecinden geçmiştir. Bugün Arjantin, Latin Amerika’da demokrasinin, kültürel çeşitliliğin ve toplumsal dayanışmanın simgesi olmayı sürdürmektedir. Ancak ekonomik istikrar ve siyasi uzlaşı hâlâ ülkenin önündeki en büyük sınavdır.