1) Giriş
Tarih sahnesinde birçok büyük uygarlık doğmuş ve yok olmuştur; ancak bazıları, yalnızca yaşadıkları dönemi değil, sonraki yüzyılları ve medeniyetleri de etkileyerek kalıcı bir miras bırakmayı başarmıştır. Bu uygarlıklardan biri de Akad İmparatorluğu’dur. Milattan önce 24. yüzyılın ortalarında Mezopotamya topraklarında yükselen Akad İmparatorluğu, tarihin bilinen ilk merkezi yönetimli imparatorluğu olarak kabul edilir. Bu unvan, onu yalnızca bir krallık ya da şehir devleti olmanın ötesine taşır: Akad, farklı etnik ve kültürel toplulukları tek bir yönetim altında birleştiren, bürokrasisiyle, askeri gücüyle ve kültürel etkisiyle öncü bir güçtü.
Sümer uygarlığıyla komşu ve etkileşim hâlinde olan Akadlar, bu bölgedeki siyasi boşluk ve kültürel zenginlikten faydalanarak bir güç odağı hâline geldiler. Efsanevi liderleri Sargon (Sarru-kin), yalnızca bir hükümdar değil; aynı zamanda devlet kurucusu, askerî deha ve sistem kurucusu olarak tanımlanır. Onun yönetiminde Akad, Fırat ve Dicle nehirlerinin birleştiği Mezopotamya'dan başlayarak Elam, Asur, Amurru ve hatta Anadolu’nun güneyine kadar uzanan devasa bir toprak parçasını kontrol altına aldı.
Bu yazıda Akad İmparatorluğu’nun kökenleri, yükselişi, siyasi yapısı, toplum düzeni, kültürü, dili ve çöküş süreci detaylı biçimde ele alınacaktır. Aynı zamanda bu ilk imparatorluğun, sonraki Mezopotamya devletleri üzerindeki etkisi ve günümüze kalan mirası da değerlendirilecektir.
2) Akadların Kökeni ve Kuruluş Süreci
2.1) Akadlar Kimdi?
Akadlar, Sümerler gibi Mezopotamya’nın güneyinde yaşamış bir halktı; ancak Sümerlerin aksine Semitik kökenliydiler. Dilleri, Sami dil ailesine aittir ve Sümerce’den tamamen farklı bir yapıya sahiptir. Akadların kökeni tam olarak bilinmese de, tarihçiler onların Arap Yarımadası’nın kuzeyinden veya Levant bölgesinden göç ederek Mezopotamya’ya geldiklerini düşünmektedir. Başlangıçta Sümer şehir devletlerinin kuzeyinde yaşayan Akadlar, zamanla ticaret, savaş ve diplomasi yoluyla güç kazandılar.
2.2) Sümerlerle Etkileşim
Sümer uygarlığı, M.Ö. 3. binyılın başlarında şehir devletleri (Ur, Uruk, Lagaş, Eridu vb.) hâlinde örgütlenmişti. Bu şehirler hem dini hem siyasi merkezlerdi ve aralarında sık sık çatışmalar yaşanırdı. Bu iç savaşlar ve güç mücadeleleri, Sümerleri dış tehditlere açık hâle getiriyordu. Akadlar, Sümerlerle hem düşman hem de müttefik olarak farklı dönemlerde etkileşime girdiler. Akadlar, Sümer yazısını (çivi yazısı) ve bazı dini unsurları benimsediler, fakat kendi dil ve kültürlerini de korudular.
2.3) Sargon’un Yükselişi
Akad İmparatorluğu'nun kurucusu olan Sargon, efsanevi bir figürdür. Onun kökenine dair anlatılar, büyük ölçüde efsaneleşmiştir. Bazı tabletlerde Sargon’un bir sepet içinde Fırat Nehri’ne bırakıldığı ve bir bahçıvan tarafından kurtarıldığı anlatılır ki bu öykü, daha sonraki mitlerde (örneğin Musa kıssası) da benzer şekillerde karşımıza çıkar.
Sargon, ilk olarak Kiş şehrinde kralın sakisi (içki sunucusu) olarak görev yaptı. Bu konum ona yönetim deneyimi ve siyasi ilişkiler kazandırdı. Ardından bir darbeyle Kiş kralını devirerek kendisini kral ilan etti. Sargon’un gerçek anlamda bir imparatorluk kurması ise Lugalzaggesi adlı Sümer hükümdarını yenip Uruk’u ele geçirmesiyle başladı. Bu zafer, onun Mezopotamya'nın en güçlü lideri hâline gelmesini sağladı.
2.4) Akad Şehri: Başkent ve Sembol
Sargon, başkent olarak “Akkad” (Akad) adlı yeni bir şehir kurdu. Bu şehrin tam yeri günümüzde hâlâ kesin olarak bilinmemekle birlikte, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki orta Mezopotamya bölgesinde yer aldığı düşünülmektedir. Akad şehri, yalnızca bir yönetim merkezi değil, aynı zamanda sembolik bir güç odağıydı. Sargon’un bu şehri inşa etmesi, merkezi yönetim fikrinin bir göstergesidir. İmparatorluk, adını da bu şehirden almıştır.
3)Sargon ve Akad’ın Yükselişi
3.1) Lugalzaggesi’nin Yenilgisi ve Mezopotamya’nın Birleştirilmesi
Sargon’un zaferlerinin dönüm noktası, Uruk kralı Lugalzaggesi’yi mağlup etmesiyle başlamıştır. Lugalzaggesi, Sümer şehirlerini geçici olarak birleştirebilmiş güçlü bir liderdi. Ancak Sargon, onu yendikten sonra zincire vurarak Nippur tapınağında halka teşhir etti ve bu zaferi siyasi bir gösteriye çevirdi. Bu olay, yalnızca bir askeri başarı değil; aynı zamanda Akadlar için Sümer geleneğine meydan okumanın simgesiydi.
Sargon’un amacı sadece toprak kazanmak değil, bu topraklarda kalıcı bir otorite kurmaktı. Mezopotamya’nın kuzey ve güney bölgelerini tek bir yönetim altında birleştirmeyi başardı. Daha önce birbirinden bağımsız şehir devletleri şeklinde örgütlenmiş olan Sümer, artık merkezi bir idarenin parçası olmuştu.
3.2) Akad'ın Sınırları: İmparatorluk Nerelere Kadar Ulaştı?
Sargon’un seferleri Mezopotamya sınırlarını fazlasıyla aşmıştır. Batıda Akdeniz kıyılarına, kuzeyde Anadolu platosunun güneyine, doğuda Elam topraklarına kadar uzanan seferler düzenlemiştir. Akad tabletlerinde Sargon’un “Dört Yönün Kralı” (Shar Kibrat Erbetim) unvanını kullandığı kaydedilmiştir. Bu unvan, onun tüm bilinen dünyanın hükümdarı olma iddiasını ifade eder.
Onun ardılları olan Rimush, Manishtushu ve özellikle torunu Naram-Sin, bu genişlemeyi sürdürdü. Naram-Sin, “Tanrı Kral” unvanını kullanan ilk Mezopotamya hükümdarıdır. Bu, tanrısal otoritenin dünyevi iktidarla bütünleştiğinin göstergesidir.
4) İmparatorluk Yönetimi ve Askeri Yapı
4.1) Merkezi Yönetim ve Bürokrasi
Akad İmparatorluğu’nun en önemli yeniliklerinden biri merkezi yönetim sistemidir. Sümer şehir devletleri bağımsız rahip-krallar (ensi veya lugal) tarafından yönetilirken, Akad sistemi bu yapıyı ortadan kaldırdı. Yerel yöneticiler artık doğrudan kral tarafından atanıyor ya da denetleniyordu. Böylece farklı bölgelerdeki yerel aristokrasi güç kaybederken, kralın otoritesi pekişti.
Bürokrasi, kil tabletlerle işleyen karmaşık bir sistemle yürütülüyordu. Vergiler, askerî yükümlülükler, tarım ürünleri ve iş gücü tabletlerle kayıt altına alınıyor, merkezdeki yönetici sınıfa raporlanıyordu. Bu kayıtlar sayesinde ekonomik ve askeri düzen sürdürülebilir hâle gelmişti.
4.2) Ordu ve Seferler
Akad İmparatorluğu'nun başarısının temel taşlarından biri iyi örgütlenmiş ordusuydu. Sargon, ücretli askerlerden ve zorunlu hizmet yapan köylülerden oluşan profesyonel bir ordu kurmuştu. Bu ordu, şehir kuşatmaları yapabilecek teknolojiye ve lojistik düzene sahipti.
Sargon ve halefleri, sürekli olarak sefer düzenledikleri için ordu hem imparatorluğu genişletme hem de ayaklanmaları bastırma aracı olarak işlev gördü. Askerî başarılar yalnızca fiziksel fetih anlamına gelmiyor, aynı zamanda kralın meşruiyetini artıran sembolik başarılar da sunuyordu. Savaş ganimetleri, kraliyet ekonomisini de destekleyen önemli bir kaynaktı.
4.3) Sembolizm ve Güç Gösterisi
Akad yöneticileri, halkın gözünde güçlerini meşrulaştırmak ve sürekli kılmak için çeşitli yöntemlere başvurdu. Bunlardan biri anıtsal mimariydi. Tapınaklar, kraliyet sarayları ve zafer anıtları, hem dini hem siyasi mesajlar taşıyordu. Özellikle Naram-Sin’in ünlü "Zafer Steli", kralı düşmanlarını ezerken tanrısal bir figür olarak resmeder.
Ayrıca kralların unvanları da büyük önem taşıyordu. "Dört Yönün Kralı", "Evrenin Kralı", "Tanrı Kral" gibi unvanlar, sadece iç politikada değil, dış dünyaya karşı da bir güç mesajıydı. Akadlar, yönetimi bir karizma ve ilahi kader kavramı ile temellendirerek halk üzerinde mutlak hâkimiyet kurdu.
5) Toplum, Din ve Kültür
5.1) Toplumsal Yapı
Akad İmparatorluğu, kendinden önceki Sümer toplum yapısını büyük ölçüde devralmış, ancak bazı özgün farklılıklar geliştirmiştir. Toplum genel olarak hiyerarşik bir yapıya sahipti. En üstte kral (şarrum) bulunurdu. Kralın ardından bürokratlar, yüksek rütbeli askerî liderler ve rahipler gelirdi. Zanaatkârlar, tüccarlar ve köylüler daha alt sınıfları oluştururken, en altta köleler yer alıyordu.
Akadlar, merkezi yönetimi güçlendirmek adına aristokrasiyi saraya ve orduya bağlamıştı. Bu durum, yerel direnişleri baskılamada etkili olmuş, ancak zamanla taşrada merkezi otoriteye karşı hoşnutsuzluk da yaratmıştır.
5.2) Dinî İnanışlar ve Tanrılar
Akad dini, Sümerlerin çok tanrılı inanç sistemini benimsemiş, ancak bazı tanrılarla özel bağlar kurmuştur. En önemli tanrılar arasında Enlil (hava tanrısı), Enki (bilgelik tanrısı), Nanna (ay tanrısı) ve İştar (aşk ve savaş tanrıçası) bulunur. Akadlar, özellikle İştar’a büyük önem vermiştir. Onun adıyla zaferler kutsanır, tapınaklar inşa edilirdi.
Sargon’un torunu Naram-Sin, kendisini tanrı ilan ederek bir ilki gerçekleştirmiştir. Bu gelişme, kralların ilahi yetkilerini artırmakla birlikte, geleneksel rahip sınıfı ile merkez arasında gerilimi de tetiklemiştir.
5.3) Sanat ve Mimari
Akad sanatı, büyük ölçüde Sümer etkisinde gelişmiş olsa da, realizm ve güç vurgusunu öne çıkaran özgün bir stil yaratmıştır. Kabartmalarda kralın düşmanlarını ezmesi, zafer kazanması veya tanrılarla yan yana betimlenmesi yaygındır.
Heykeltıraşlıkta detaycılık ön plandaydı. Naram-Sin’in "Zafer Steli", Akad sanatının simgelerinden biridir. Bu stel, yalnızca sanatsal bir ifade değil, aynı zamanda siyasi propagandanın erken örneklerinden biri olarak kabul edilir.
5.4) Yazı ve Edebiyat
Akadlar, Sümerlerin çivi yazısını benimsemiş ve onu kendi dillerine uyarlamıştır. Bu süreç, yazının evriminde kritik bir adımı temsil eder. Artık sadece Sümerce değil, Sami kökenli Akadca da yazılıp okunabilir hâle gelmiştir. Bu gelişme, Mezopotamya’da çift dilli bir yazım geleneği oluşturmuştur.
Edebî açıdan da Akadlar oldukça zengindir. Tarihî tabletlerin yanı sıra kehanet metinleri, dua ve ilahiler, kral yazıtları ve efsaneler kaleme alınmıştır. “Sargon Efsanesi” ve “Naram-Sin’in Laneti” gibi metinler, hem tarih hem mitolojiyi bir araya getirerek gelecek uygarlıklara ilham kaynağı olmuştur.
6) Ekonomi ve Ticaret Ağı
6.1) Tarıma Dayalı Ekonomi
Mezopotamya’nın sulak ovalarında kurulan Akad İmparatorluğu’nun ekonomisi temelde tarıma dayanıyordu. Dicle ve Fırat nehirlerinden sağlanan su kaynakları, kanallar aracılığıyla tarlalara ulaştırılıyordu. Buğday, arpa, hurma ve susam en çok üretilen ürünlerdi. Hayvancılık da, özellikle koyun ve keçi yetiştiriciliği, önemli bir gelir kaynağıydı.
Devlet, tarımsal üretimi sıkı biçimde denetliyordu. Ürünlerin bir bölümü vergi olarak toplanıyor, tapınaklara, askerî birliklere veya bürokrasiye dağıtılıyordu. Bu model, merkezi ekonominin ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir.
6.2) Zanaatkârlık ve Üretim
Akad şehirlerinde çok sayıda zanaatkâr bulunuyordu. Bunlar arasında metal işçileri, çömlekçiler, taş ustaları ve tekstil üreticileri yer alıyordu. Bronz işçiliği ileri düzeydeydi. Silah üretimi ve süs eşyaları için tunç, altın ve gümüş gibi madenler kullanılıyordu.
Zanaatkâr üretimleri hem iç pazarda kullanılıyor hem de ticaret aracılığıyla başka bölgelere ulaştırılıyordu. Özellikle kaliteli kumaşlar, takılar ve mühürler büyük rağbet görmekteydi.
6.3) Ticaret Ağı
Akad İmparatorluğu, yalnızca askerî yollarla değil, ticaret bağlantılarıyla da sınırlarını genişletmiştir. Akadlı tüccarlar, Anadolu’dan metal, İran’dan değerli taşlar, Umman’dan bakır ve Lübnan’dan sedir ağacı ithal ediyordu. Karşılığında tarım ürünleri, tekstil ve işlenmiş metal ürünleri ihraç ediliyordu.
Bu ticaret ağları sayesinde Akadlılar yalnızca zenginlik değil, aynı zamanda kültürel alışveriş de sağladılar. Farklı halklar arasında dil, teknoloji ve dini inançlar taşınarak Mezopotamya’nın kültürel zenginliği arttı.
6.4) Pazarlar ve Ekonomik Merkezler
Akad şehri ve Nippur gibi kutsal merkezler, aynı zamanda ticaretin yoğun olduğu yerlerdi. Buralarda büyük pazar alanları bulunur, mallar aracı tüccarlar vasıtasıyla el değiştirirdi. Devlet bu pazarları denetler, fiyatlar ve vergiler üzerinde söz sahibi olurdu.
7) Akad Dili ve Yazısı
7.1) Akadca’nın Yükselişi
Akad İmparatorluğu’nun en kalıcı miraslarından biri, Sami kökenli Akadca’nın Mezopotamya'nın resmî dili hâline gelmesidir. Daha önce sadece Sümerce konuşulan bölgelerde, Akadca artık devlet yazışmalarında, edebiyatta ve dini metinlerde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu gelişme, Mezopotamya'da çift dilli (Sümerce–Akadca) bir kültürel ortamın doğmasına neden olmuştur.
Akadca, çivi yazısıyla yazılmış ilk Sami dildir. Başlangıçta sadece elit kesimin anladığı bir dilken, zamanla geniş kitlelerce öğrenilmiş ve kullanılmıştır. Bu yaygınlık, Akad İmparatorluğu'nun kültürel egemenliğinin önemli bir göstergesidir.
7.2) Çivi Yazısının Evrimi
Akadlar, çivi yazısını geliştirerek daha soyut ve sistematik bir hâle getirmiştir. Sümerce’nin aglutinatif (yapım eklerine dayalı) yapısına karşılık, Akadca çekimli bir dil olduğundan, yazının gramer yapısı da daha karmaşıklaşmıştır. Ancak bu durum yazının esnekliğini artırmış, tarih boyunca Babil ve Asur dönemlerinde de devam edecek bir yazı geleneği doğmuştur.
Akad çivi yazısıyla yazılmış belgeler arasında kral fermanları, tapınak envanterleri, ticaret anlaşmaları, ilahiler, kehanet metinleri ve hatta astrolojik belgeler bulunur. Bu belgeler, Mezopotamya’nın tarihini anlamamızda çok önemli kaynaklardır.
8) Akad İmparatorluğu’nun Çöküşü
8.1) İklim Değişikliği ve Kuraklık
Akad İmparatorluğu’nun beklenmedik çöküşü, yalnızca iç ve dış siyasi krizlere değil, aynı zamanda iklim değişikliğine de bağlanmaktadır. Araştırmalar, M.Ö. 2200’lü yıllarda Mezopotamya’da büyük bir kuraklık yaşandığını göstermektedir. Bu kuraklık, tarım üretimini sekteye uğratmış, kıtlık ve göçleri tetiklemiştir.
Kuraklığın etkileri sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve siyasi olmuştur. Halkın hoşnutsuzluğu artmış, merkezi otoritenin yiyecek ve güvenlik sağlamadaki yetersizliği imparatorluğu zayıflatmıştır.
8.2) Göçebe Baskınları: Gutiler
Akad’ın son dönemlerinde, Zagros Dağları’ndan inen Gutiler olarak bilinen göçebe halklar Mezopotamya’ya saldırmaya başladı. Gutiler, merkezi otoritesi zayıflayan Akad şehirlerini kolayca işgal etti. Ordular dağılmış, kraliyet otoritesi parçalanmıştı.
Gutiler, Mezopotamya’da yaklaşık bir yüzyıl boyunca hüküm sürdü, ancak Akad'ın düzeyinde bir idari ve kültürel yapı kuramadılar. Bu dönem, Mezopotamya için bir "karanlık çağ" olarak görülür.
8.3) Son Hükümdarlar ve Akad’ın Dağılışı
Akad İmparatorluğu’nun son güçlü kralı Naram-Sin’dir. Onun ardından gelen hükümdar Shar-kali-sharri, iç isyanlar ve dış baskılarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Ardından gelen yöneticiler çok daha zayıftı ve merkezi denetim kısa sürede ortadan kalkmıştır. İmparatorluk, birkaç kuşak içinde fiilen sona ermiş, şehir devletleri tekrar bağımsız hâle gelmiştir.
9) Akad’ın Mirası
9.1) İlk İmparatorluk Modeli
Akad, tarihte ilk merkezi ve bürokratik imparatorluk modeli olarak kabul edilir. Ondan önce Mezopotamya şehir devletlerinden oluşan bir mozaikti. Sargon’un ve ardıllarının başardığı şey, farklı dil, din ve kültürlere sahip halkları tek bir merkezden yönetmekti. Bu model, daha sonra Babil, Asur ve Pers İmparatorlukları için temel teşkil etti.
9.2) Krallık ve İlahi Meşruiyet
Akad dönemiyle birlikte kral figürü sadece dünyevi bir lider olmaktan çıkıp, tanrısal bir varlık olarak görülmeye başlandı. Bu anlayış, Mezopotamya siyasetinde kalıcı bir iz bıraktı. Naram-Sin’in kendisini tanrı ilan etmesi, ileriki dönemlerde kralların ilahi köken iddialarının temelini oluşturdu.
9.3) Dil, Yazı ve Kültürel Aktarım
Akad dili ve yazısı, bin yıl boyunca Mezopotamya’nın egemen dili olarak varlığını sürdürdü. Babilce ve Asurca gibi diller, Akadca’nın doğrudan devamıdır. Ayrıca Akadlıların bıraktığı yazılı belgeler sayesinde Mezopotamya uygarlıkları hakkında ayrıntılı bilgi edinilebilmiştir.
9.4) Askerî ve İdari Model
Akadlar, profesyonel ordu, düzenli vergi sistemi, atanmış valiler ve kayıt tutan memurlardan oluşan idari kadrolar geliştirmiştir. Bu yapılar, yalnızca Mezopotamya’da değil, Ortadoğu genelinde devlet geleneğinin temellerini atmıştır.
10) Değerlendirme: Akad İmparatorluğu’nun Tarihsel Önemi
10.1) İlklerin İmparatorluğu
Akad İmparatorluğu, tarihsel bağlamda birçok “ilk”e imza atmış bir medeniyettir. İlk kez farklı etnik toplulukları merkezi bir otorite altında toplayarak bir imparatorluk çatısı kurmuş, ilk defa resmi yazışmalarda Sami kökenli bir dili kullanmış ve bir hükümdarın tanrısallaştırılması gibi siyasi meşruiyet uygulamalarını sistemli hâle getirmiştir. Bu yönleriyle Akad, yalnızca Mezopotamya’nın değil, dünya tarihinin dönüm noktalarından biridir.
Sargon’un başarıları, sadece askerî zaferlerden ibaret değildir. Onun kurduğu sistem, gelecek yüzyıllarda Babil, Asur ve hatta Pers imparatorluklarında model olarak alınmıştır. Bu bağlamda Sargon, yalnızca bir fatih değil, bir devlet kurucusudur.
10.2) Kültürel Süreklilik ve Etki
Akad İmparatorluğu yıkılsa da, kültürel etkileri bin yıl boyunca Mezopotamya’yı şekillendirmeye devam etmiştir. Akadca, Asur ve Babil dönemlerinde de kullanılan ana dillerden biri olmuş; Akad yazını, sonraki uygarlıkların edebiyatına kaynaklık etmiştir. Akadlı heykeltıraşlar, kabartmacılar, mühür ustaları ve yazıcılar tarafından geliştirilen sanat anlayışı, Mezopotamya’nın estetik mirasını belirlemiştir.
Ayrıca Akad’ın yazılı belgeleri, tarih, ekonomi, hukuk ve din konularında dönemin ruhunu anlamamıza yardımcı olmuştur. Bu belgeler, yalnızca bir imparatorluğun faaliyetlerini değil, aynı zamanda insanlığın erken dönemdeki düşünce dünyasını da yansıtmaktadır.
10.3) Zamanın Ötesindeki Etki
Akad İmparatorluğu'nun mirası, yalnızca Yakın Doğu’yla sınırlı kalmamıştır. Merkezi bürokrasi, standart ordu yapılanması, mühür kullanımı ve sistemli vergi toplama gibi kurumlar, daha sonra Roma’dan Osmanlı’ya kadar pek çok büyük imparatorlukta izlenmiştir.
Akad ayrıca, imparatorluk yönetiminin bir coğrafi değil, ideolojik mesele olduğunu göstermiştir. Farklı etnik, dilsel ve dinsel toplulukları bir arada tutan Akad modeli, sonraki tüm çok uluslu yapıların temeli olarak görülebilir.
10.4) Günümüzde Akad Mirası
Bugün Irak topraklarında bulunan arkeolojik alanlarda yapılan kazılar sayesinde Akad İmparatorluğu hakkında çok şey öğreniyoruz. Özellikle Naram-Sin’in Zafer Steli ve Sargon’un yazıtları, yalnızca tarihsel bilgi vermekle kalmıyor, aynı zamanda Mezopotamya’nın karmaşık ve zengin kültürünün birer tanığı olarak kabul ediliyor.
Modern araştırmalar, Akad’ın yıkımında çevresel faktörlerin rolünü de ortaya koyarak bizlere geçmişten ders alma imkânı sunuyor. Kuraklık ve ekolojik dengesizlik gibi sorunlar, binlerce yıl öncesinde bile büyük medeniyetleri sarsabilecek güçteydi.
11) Sonuç
Akad İmparatorluğu, insanlık tarihinde devletleşmenin, yönetim organizasyonunun ve kültürel bütünleşmenin ilk büyük örneklerinden biridir. Sargon’un kurduğu bu yapı, yalnızca askeri fetihlerle değil, dil, yazı, sanat, ticaret ve din alanındaki katkılarıyla da uygarlık tarihinde kalıcı bir iz bırakmıştır.
Her ne kadar M.Ö. 22. yüzyılda tarih sahnesinden silinmiş olsa da, Akad’ın mirası Babil’den Roma’ya, hatta modern devlet anlayışına kadar taşınmıştır. Akad İmparatorluğu’nu anlamak, hem Mezopotamya uygarlığını hem de insanlık tarihinin yönünü belirleyen dinamikleri kavramak anlamına gelir.