16 Mayıs 2025 Cuma

Anglikanlık: Tarihi Gelişim, Teoloji ve Modern Yansımalar

Anglikanlık
Anglikanlık, 16. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkan ve hem Katolik hem Protestan unsurlar taşıyan bir Hristiyan mezhebidir. Roma Katolikliği’nden ayrılarak doğan Anglikan geleneği, dini reform sürecinin bir ürünü olmakla birlikte, siyasi ve toplumsal etkenlerin de yoğun etkisiyle şekillenmiştir. Anglikanlık, özellikle İngiltere Kilisesi (Church of England) etrafında yapılandırılmış olup, günümüzde dünya genelinde 85 milyonu aşkın inananı bulunan Anglikan Komünyonu (Anglican Communion) çatısı altında birçok farklı kiliseyi barındırmaktadır. Bu yazı, Anglikanlığın tarihsel kökenlerini, teolojik temellerini, kurumsal yapısını ve çağdaş dünyadaki yerini incelemeyi amaçlamaktadır.

Tarihsel Gelişim

A) Reformasyon Öncesi İngiltere'de Kilise
Orta Çağ boyunca İngiltere'deki Hristiyanlık anlayışı Roma Katolik Kilisesi ile uyumlu bir yapıdaydı. Papalık otoritesi, hem dini hem siyasi anlamda etkiliydi. Ancak 14. yüzyıldan itibaren John Wycliffe gibi düşünürlerin öncülüğünde Katolik Kilisesi'ne yönelik eleştiriler artmaya başlamıştır. Wycliffe'in İncil'in halk diliyle okunmasını savunması ve kilise zenginliğine karşı çıkması, sonraki reform hareketlerine öncülük etmiştir.

B) VIII. Henry ve Ayrılık
Anglikanlığın doğuşu, doğrudan İngiltere Kralı VIII. Henry'nin kişisel ve siyasi kararlarına dayanmaktadır. Henry, ilk eşi Aragonlu Catherine'den erkek çocuk sahibi olamaması nedeniyle evliliğini iptal ettirmek istemiştir. Ancak Papa III. Clemens bu talebi reddetmiştir. 

Henry'nin Aragonlu Catherine ile evliliği sırasında altı çocuğu oldu ama bunların arasından sadece bir kız çocuğu, Prenses Mary sağ kaldı. Kral, Anne Boleyn'e olan aşkının da etkisiyle Catherine'in erkek çocuk doğuramamasını evliliklerinin lanetli ve geçersiz olduğuna bağlayarak evliliklerini sonlandırmak istedi. Fakat, Catherine'nin yeğeni İspanya İmparatoru V. Karl, Henry'nin bu isteğine şiddetle karşı çıktı. Yaklaşık altı yıl boyunca boşanmak için uğraşan Henry, İngiliz Reformu ile Anglikanizm kilisesini kurdu ve ilk evliliğinin geçersiz olduğunu ilan etti. 1533 yılında Anne ile evlendiler ve evlilikleri 3 yıl sürdü.

Sonrasında ise Anne de kardeşi George Boleyn ile zina suçlamaları yüzünden idam edildi. 

Bunun üzerine Henry, 1534 yılında Üstünlük Yasası (Act of Supremacy) ile İngiltere Kilisesi'ni Roma'dan ayırmış ve kendisini kilisenin başı ilan etmiştir.

Aslında aşk ve veliaht vermek uğruna yapılan bu değişim sonucunda istediği gibi gitmeyip ikinci eşini idam ettirmiştir. Ancak katoliklikten ayrılmaları önemli bir adım olarak göze çarpar  çünkü tüm sömürgeleri böyle kontrol altında tutabildiler ve şimdi de aynı şekilde devam etmektedir. 

Bu ayrılık başlangıçta doktrinsel bir değişimden çok, yönetsel bir kopuştu. Ancak zamanla İngiltere Kilisesi'nin ibadet şekli, kilise hiyerarşisi ve teolojik anlayışı farklılaşmaya başladı. Bu süreçte Thomas Cranmer gibi reform yanlısı din adamları önemli roller oynamıştır.
 
Hatta V. Karl kraliçe I. Elizabeth döneminde İngiltere'ye saldırıyor ama kazanamayıp donanmasının yarısını kaybetti. 

C) Reformların Derinleşmesi ve Kraliçe Elizabeth Dönemi
VIII. Henry'nin ölümünden sonra gelen oğlu VI. Edward döneminde Protestanlık etkisi daha da belirginleşmiştir. Ancak Katolik olan Mary Tudor’un kısa süren saltanatı (1553–1558) sırasında yeniden Katolikliğe dönüş yaşanmış, Protestanlar baskı görmüştür.

1558'de tahta çıkan I. Elizabeth, dini uzlaşma politikasını benimseyerek 1559 tarihli Yeni Üstünlük Yasası ve İbadet Yasası (Act of Uniformity) ile Anglikanlığın temel yapısını oluşturmuştur. Bu dönemde 39 Makale (Thirty-Nine Articles) adını taşıyan doktrinel metin kabul edilmiştir. Böylece Anglikanlık, hem Katolik hem Protestan ögeleri bünyesinde barındıran bir "orta yol" (via media) mezhebi olarak kurumsallaşmıştır.

İlk Anglikan Yöneticisi ve başı kraliçe I. Elizabethtir. Anglikanlık kanunları ve yapısı onun zamanında çıkarıldı. Sonrasındakilerde sembolik yapıda buna uyum sağladı. Sonuç olarak güneşi batmayan imparatorluğun ilk kökü atılmış oldu. 

D) Teoloji ve İnanç Esasları
Anglikan teolojisi, Kutsal Kitap, kilise geleneği ve akıl olmak üzere üç temel kaynağa dayanır. Bu üçlü yapı, Anglikan düşüncesinin esnek ve kapsayıcı doğasını şekillendirmektedir.

39 Makale
1563 yılında kabul edilen 39 Makale, Anglikan inancının resmi doktrinel temelidir. Bu makalelerde;

Kutsal Kitap’ın tek otorite olduğu,

Papalık otoritesinin reddedildiği,

Sakramentlerin sadece Vaftiz ve Eucharist (Komünyon) ile sınırlı olduğu,

İmanla kurtuluşun esas olduğu

vurgulanmaktadır. Bu yönüyle Anglikanlık, Kalvinist ve Lutherci doktrinlerle benzerlik gösterse de Katolik ayin geleneğinden birçok unsuru da korumuştur.

Liturji ve Ayin
Anglikan ibadetlerinin temel metni, ilk kez 1549’da yayımlanan Book of Common Prayer (Ortak Dua Kitabı)'dır. Bu kitap, Anglikan ayin düzenini standartlaştırmış ve ibadetlerde birlik sağlamıştır. Liturjik düzen, Katolik kilisesinden farklı olarak halkın anlayabileceği dilde sunulmuştur.

Ayinlerde görsellik, kıyafet düzeni, kutsal mekânlar ve ritüeller Katolikliğe benzer şekilde sürdürülse de teolojik yorumlarda Protestan etkisi baskındır.

Sakramentler
Anglikanlar, yalnızca Vaftiz ve Ekmek-Şarap Ayini (Eucharist) olmak üzere iki sakramenti zorunlu kabul eder. Ancak bazı kollar (özellikle Anglo-Katolikler) Katolik geleneğine yakın şekilde diğer beş sakramenti (konfirmasyon, evlilik, kutsanma, günah çıkarma, hastaların meshedilmesi) de kabul eder.

Kurumsal Yapı

A) Anglikan Komünyonu
Anglikanlık, merkezi bir otoriteye sahip olmayan, özerk kiliselerden oluşan bir birliktir. İngiltere Kilisesi bu yapının tarihsel merkezidir. Komünyonun en üst temsilî otoritesi Canterbury Başpiskoposudur. Ancak bu konum yalnızca "eşitler arasında birinci" anlamında semboliktir.

Dünyanın farklı bölgelerinde yerel Anglikan kiliseleri bulunmaktadır. Bunlar kendi başpiskoposlarını seçer ve ulusal düzeyde bağımsız kararlar alabilirler. En bilinenleri:

İngiltere Kilisesi (Church of England)

ABD Episkopal Kilisesi (Episcopal Church)

Avustralya Anglikan Kilisesi

Nijerya Anglikan Kilisesi

Kanada Anglikan Kilisesi

B) Piskoposluk Sistemi
Anglikanlık, episkopal (piskoposluk) yönetim sistemiyle idare edilir. Her bölgeye başpiskoposlar ve piskoposlar başkanlık eder. Papalık gibi merkezi ve mutlak bir otorite bulunmaz.

Her kilisede laik üyelerden oluşan sinodlar (kilise meclisleri) vardır. Bu yapılar, Anglikanlığın demokratik ve katılımcı yönünü güçlendirmektedir.

C) Farklı Yönelimler: Düşünsel Akımlar
Anglikanlık, içerisinde birçok farklı teolojik ve liturjik yönelimi barındırır. Bu, onun esnek yapısının ve tarihsel evriminin bir sonucudur.

Yüksek Kilise (High Church / Anglo-Catholic): Katolik geleneklerine yakın, ritüelci ve sakrament merkezli anlayış.

Düşük Kilise (Low Church / Evangelical): Protestan değerlere yakın, İncil merkezli ve bireysel kurtuluş vurgusu.

Geniş Kilise (Broad Church): Daha liberal ve açık görüşlü, farklı teolojik yaklaşımları bünyesinde barındıran yönelim.

Bu çeşitlilik, zaman zaman iç çatışmalara ve bölünmelere yol açmıştır. Özellikle eşcinsel evlilik, kadınların rahip olması gibi konular ciddi tartışmalara neden olmuştur.

Anglikanlıkta Kadınlar ve LGBT+ Tartışmaları
20. yüzyılın sonlarından itibaren kadınların din adamı olması, Anglikan kiliselerinde ciddi gündem maddesi olmuştur. İlk kadın rahipler 1970’lerde atanmış, ilk kadın piskopos ise 1989'da ABD Episkopal Kilisesi tarafından görevlendirilmiştir. 2015 yılında ise İngiltere Kilisesi, ilk kadın başpiskoposu "Libby Lane" atamıştır.

Benzer şekilde, LGBT+ bireylerin kilise yaşamındaki yeri konusunda da ciddi görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Bazı kiliseler eşcinsel evliliği ve eşcinsel din adamlarını kabul ederken, özellikle Afrika'daki Anglikan kiliseleri bu gelişmelere sert biçimde karşı çıkmıştır.

Bu görüş ayrılıkları, Anglikan Komünyonu içinde bölünmelere yol açmakta ve ortak bir zeminde buluşmayı zorlaştırmaktadır.

Anglikanlığın Günümüzdeki Yeri
Günümüzde Anglikanlık, özellikle İngilizce konuşan ülkelerde etkili bir dini yapı olmayı sürdürmektedir. Afrika, Asya ve Karayipler'deki topluluklarda hızlı bir büyüme gözlenirken, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki kiliselerde sekülerleşme nedeniyle üye sayılarında düşüş görülmektedir.

Anglikanlık, dini çoğulculuk, insan hakları, sosyal adalet gibi modern değerlere açık tutumu sayesinde çağdaş meselelerle uyumlu bir pozisyon almaya çalışmaktadır. Bu yönüyle Hristiyan dünyasında ılımlı ve köprü kurucu bir rol üstlendiği söylenebilir.

Sonuç
Anglikanlık, kökeni siyasi bir kopuşa dayansa da zamanla hem Katolik hem Protestan unsurları dengeleyen özgün bir Hristiyan mezhebi haline gelmiştir. Teolojik esnekliği, kurumsal özerkliği ve küresel yayılımı sayesinde modern dönemde de etkili bir dini yapı olmayı sürdürmektedir. Fakat içsel farklılıkları ve toplumsal değişimlere verdiği tepkiler, bu yapının geleceğini belirleyecek başlıca faktörler olarak önemini korumaktadır.


15 Mayıs 2025 Perşembe

Luthercilik Nedir?

Luthercilik Nedir?

Luthercilik, 16. yüzyılda Alman din adamı Martin Luther tarafından başlatılan Hristiyanlık içi bir reform hareketidir. Katolik Kilisesi'ne karşı bir tepki olarak doğmuş ve zamanla Protestanlık çatısı altında şekillenmiştir. Luthercilik, özellikle Endüljans (günah bağışlanması karşılığında para alınması) uygulamasına karşı çıkan 95 Tez’in 1517’de Wittenberg Kilisesi kapısına asılmasıyla başlamıştır.

Martin Luther’e göre kurtuluş yalnızca Tanrı'nın lütfuyla ve iman yoluyla mümkündür; iyi işler veya kilise mertebeleri kurtuluşu garanti etmez. Bu anlayış, “imanla aklanma” doktrini olarak bilinir. Ayrıca İncil’in herkes tarafından okunabilir olması gerektiğine inanan Luther, Kutsal Kitap’ı Almanca’ya çevirmiş ve böylece laik halkın dini anlama sürecini başlatmıştır.

Luthercilik, kilise hiyerarşisinin otoritesine karşı çıkmış; Papa'nın yanılmazlığını reddetmiş ve her inananın “rahip” konumunda olduğunu savunmuştur. Bu görüşler, bireysel inancı ve vicdan özgürlüğünü ön plana çıkarmıştır.

Bugün Lutheran mezhebi, başta Almanya, İskandinavya ve Amerika olmak üzere milyonlarca kişi tarafından benimsenmektedir. Luthercilik, yalnızca dini değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal alanlarda da büyük değişimlere yol açarak Avrupa tarihinde derin etkiler bırakmıştır.


Sümer Medeniyeti: Uygarlığın Beşiğinde Bir Yolculuk

Sümer Medeniyeti: Uygarlığın Beşiğinde Bir Yolculuk

Tarihin Sislerinden Yükselen Uygarlık
Tarihin tozlu sayfalarında insanlığın ilk büyük adımlarından birine tanıklık eden bir isim vardır: Sümerler. M.Ö. 4. binyılda, bugün Irak’ın güneyinde kalan Mezopotamya topraklarında birdenbire ortaya çıkan bu halk, yalnızca bir uygarlığın değil, bir çağın kapılarını aralamıştır. Yazıyı icat etmiş, şehir devletleri kurmuş, astronomi ve hukukta öncülük etmiş bu halk, adeta “medeniyet” kelimesinin tanımını yeniden yazmıştır.

Bu yazıda, Sümer medeniyetinin doğuşundan çöküşüne kadar geçen süreci, sosyal yapısını, bilimsel gelişmelerini, dini inançlarını ve bıraktığı kalıcı mirası ayrıntılı olarak ele alacağız. Hazırsanız, insanlık tarihinin en büyüleyici öykülerinden birine doğru 5000 yıl geriye gidelim.

Sümerlerin Coğrafyası ve Ortaya Çıkışı
Sümerler, Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan ve “Mezopotamya” olarak bilinen verimli topraklarda yaşamışlardır. Bu bölge, iklimi itibarıyla kurak olmasına rağmen, nehirlerin sağladığı sulama imkânı sayesinde tarıma elverişliydi. Sümerler bu coğrafyada Uruk, Ur, Lagaş, Eridu, Kiş, Nippur ve Umma gibi şehir devletleri kurmuşlardır.

Sümerlerin kökeni hâlâ kesin olarak bilinmemektedir. Dilleri izole bir dildir, yani bilinen diğer dillerle akrabalığı yoktur. Bazı kuramlar onları Orta Asya’dan gelen bir kavim olarak tanımlar, bazıları ise yerli bir halk olduklarını savunur. Ancak kesin olan bir şey var ki; Sümerler Mezopotamya'da yerleşik yaşamı ve medeniyeti kurumsallaştıran ilk halk olmuştur.

Yazının İcadı ve Bilginin Gücü
Sümerlerin insanlık tarihine en büyük katkısı şüphesiz yazıyı icat etmeleridir. M.Ö. 3200 civarında geliştirilen çivi yazısı, başlangıçta ekonomik kayıtlar için kullanılıyordu. Kil tabletler üzerine kamış uçlu kalemle yazılan bu yazılar zamanla edebi metinlere, yasal belgelere, astrolojik hesaplara kadar genişledi.

Sümer yazılı kaynakları arasında en meşhuru, dünyanın bilinen en eski destanı olan Gılgamış Destanıdır. Uruk kralı Gılgamış'ın ölümsüzlük arayışı etrafında dönen bu eser, Sümerlerin hem edebi zenginliğini hem de ölüm, dostluk ve kader gibi evrensel temaları nasıl ele aldığını göstermektedir.

Şehir Devletleri ve Yönetim Biçimi
Sümerler merkezi bir devlet kurmamış, her biri kendi tanrısı, kralı ve yönetimi olan şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Bu şehir devletleri sık sık birbirleriyle savaş halindeydi. Bu durum, siyasi birlik kurulamamasına yol açmıştır.

Her şehir devleti bir "ensi" ya da "lugal" tarafından yönetilirdi. Ensiler daha çok din adamı-kral iken, lugaller askerî güce dayanan hükümdarlardı. Zamanla lugaller ön plana çıkmış ve şehirler arasında güç mücadelesi başlamıştır. Bu yapı, Sümerlerin tarih sahnesinden çekilmesinde etkili olmuştur.

Ekonomi: Tarım, Ticaret ve Zanaat
Sümer ekonomisinin temeli tarıma dayanıyordu. Nehirlerin taşkınlarından yararlanarak sulama kanallarıyla tarımı geliştirdiler. Bu sistem sayesinde arpa, buğday, hurma gibi ürünler yetiştirdiler. Hayvancılık, balıkçılık ve zanaatkârlık da ekonomide önemli yer tutuyordu.

Ticaret ise Sümerlerin sınırlarını aşan bir faaliyet haline gelmişti. Lübnan’dan sedir ağacı, Anadolu’dan madenler, İran’dan değerli taşlar getirilerek Uruk ve Ur gibi şehirlerde işleniyordu. Bu sayede Sümerler, çağdaşlarıyla (Elam, Akkad, Mısır) etkileşim halinde bir ekonomi geliştirdiler.

Hukuk ve Toplumsal Yaşam
Sümerler yasaları kodlayan ilk topluluklardandır. Ur-Nammu'nun M.Ö. 2100’lerde çıkardığı kanunlar, Hammurabi Kanunları'ndan da eskidir. Bu yasalar, adalet, mülkiyet, aile düzeni ve suçlar gibi birçok konuda düzenlemeler getiriyordu.

Toplum yapısı sınıflıydı. En üstte kraliyet ailesi, rahipler ve zengin tüccarlar yer alırken, onların altında zanaatkârlar, köylüler ve en altta köleler bulunuyordu. Kadınlar miras alabiliyor ve boşanma hakkına sahip olabiliyordu, ancak genel olarak erkek egemen bir yapı hakimdi.

Din: Tanrılar, Tapınaklar ve Kozmoloji
Sümerler çok tanrılı (politeist) bir dine sahipti. Her şehrin bir koruyucu tanrısı vardı. Örneğin, Uruk’un tanrıçası İnanna, Ur’un tanrısı Nanna (Ay Tanrısı), Nippur’un tanrısı Enlil idi. En önemli tanrılardan bazıları:

An: Göklerin tanrısı ve tanrıların babası

Enlil: Hava tanrısı ve tanrıların kralı

Enki: Bilgelik ve su tanrısı

İnanna: Aşk, savaş ve bereket tanrıçası

Sümerlerde tapınaklar hem ibadet hem de ekonomik merkezlerdi. Ziggurat adı verilen basamaklı piramitler, tanrıların yeryüzündeki evleri olarak kabul edilirdi. Rahipler, halkla tanrılar arasında aracı görevindeydiler ve büyük bir nüfuza sahiptiler.

Bilim ve Teknoloji: Gözlem ve Yaratıcılık
Sümerlerin bilimde de birçok ilki gerçekleştirdiği bilinmektedir:

Astronomi: Gökyüzünü gözlemleyerek ay takvimini geliştirdiler.

Matematik: 60 tabanlı sayı sistemini kullanarak bugünkü saat (60 saniye, 60 dakika) düzenini oluşturdular.

Geometri: Arazi ölçümleri ve mimaride kullanıldı.

Tıp: Bitkisel ilaçlar, hastalıklar ve tedavi yöntemleri hakkında bilgiler yazıya geçirilmiştir.

Bunların yanı sıra tekerleğin icadı, metal işçiliği, sulama sistemleri gibi teknolojik gelişmeler Sümerleri çağlarının çok ötesine taşıdı.

Sanat ve Mimarlık
Sümer sanatı, dinî inançlarla iç içe geçmişti. Zigguratlar dışında, tapınak süslemeleri, heykeller, silindir mühürler ve kabartmalar oldukça gelişmişti. Silindir mühürler özellikle resmi belgeleri mühürlemek için kullanılır, üzerlerine tanrılar, mitolojik sahneler veya günlük yaşamdan kesitler işlenirdi.

Mimari olarak kerpiç kullanılmış, dikdörtgen planlı evler ve çok katlı yapılar inşa edilmiştir. Zigguratlar hem teknik hem de estetik açıdan dönemin mimarlık harikasıdır.

Sümerlerin Çöküşü ve Ardılları
Sümer şehir devletleri, aralarındaki çatışmalar yüzünden zayıf düşmüştür. M.Ö. 2334’te Akad kralı Sargon, Sümer şehirlerini fethederek ilk büyük imparatorluğu kurmuştur. Ancak Sümer kültürü yok olmamış, Akadlar, Babilliler, Asurlular gibi ardıl uygarlıklar Sümer mirasını devralmıştır.

Sümer dili, bir süre resmi dil olarak kullanılmaya devam etti; ancak M.Ö. 2000’lerden sonra halk arasında kullanılmaz oldu. Böylece, binlerce yıl süren parlak bir medeniyet tarih sahnesinden çekildi.

Sümer Mirası: Bugüne Yansıyan İzler
Sümerler yalnızca Mezopotamya’nın değil, tüm insanlık tarihinin temel taşlarını atmıştır. Bugün kullandığımız takvim sistemi, saat düzeni, yazı, yasalar, matematiksel sistemler Sümerlerin mirasıdır.

Ayrıca Sümer mitolojisinin izleri, daha sonra ortaya çıkan Babil, Asur, hatta Tevrat’taki bazı anlatılara bile yansımıştır. Örneğin Gılgamış Destanı’ndaki tufan hikâyesi, Nuh Tufanı'nın öncülüdür.

Medeniyetin İlk Işığı
Sümerler, tarihin ilk şehirlerini kurarak, yazıyı geliştirerek, yasalar koyarak ve bilimi temellendirerek medeniyet kavramını şekillendirmişlerdir. Bugün hala onların kil tabletlerinden öğrenmeye devam ediyoruz. Sümerler, insanlığın karanlık bilinmezlikten çıkıp bilinçli toplumlar kurmaya başladığı büyük dönüşümün öncüleridir.

Onların hikayesi yalnızca eski çağların değil, bugünün ve geleceğin de temelidir. Çünkü tarihin derinliklerinde yatan bu ilk kıvılcım, modern dünyayı anlamak için bize yol gösterir.


14 Mayıs 2025 Çarşamba

Protestanlık: Reformun Doğurduğu İnanç

Protestanlık, 16. yüzyılda Katolik Kilisesi’ne karşı başlayan reform hareketlerinin bir sonucu olarak doğmuş, zamanla Hristiyanlığın üç büyük mezhebinden biri hâline gelmiştir. Katolikliğe karşı bir duruşla gelişen bu inanç sistemi, yalnızca teolojik değil, aynı zamanda toplumsal, siyasal ve kültürel etkiler de yaratmıştır. Protestanlık, günümüzde başta Almanya, İngiltere, ABD ve İskandinav ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok yerinde milyonlarca inananı olan bir mezheptir.

Reformun Arka Planı, Protestanlık tarih sahnesine ani bir çıkış yapmamıştır. 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da Katolik Kilisesi’ne duyulan memnuniyetsizlik artmaktaydı. Kilisenin yozlaşması, din adamlarının dünyevileşmesi, af belgeleri (endüljans) satılarak günahların bağışlanabileceği inancı gibi uygulamalar halk arasında tepki toplamıştı. Ayrıca, matbaanın icadıyla birlikte İncil’in halk dillerine çevrilmesi, sıradan insanların kutsal metinlere doğrudan ulaşabilmesini sağlamış, din adamlarının tekelini sarsmıştı.

Bu ortamda Martin Luther adında bir Alman rahip ve ilahiyatçı, 1517 yılında Wittenberg’de kilise kapısına astığı 95 Tez ile reform sürecini başlattı. Bu tezlerde, af belgelerinin yanlışlığı, Tanrı ile insan arasına kilisenin girmemesi gerektiği ve kurtuluşun yalnızca inançla mümkün olduğu gibi fikirler öne sürülüyordu. Luther’in bu çıkışı, kısa sürede Avrupa’da büyük yankı uyandırdı.

Protestanlığın Temel İlkeleri, farklı mezhepleri kapsayan bir üst başlıktır. Ancak genel olarak Protestan mezhepler bazı temel ilkeleri paylaşır:

1. Sola Scriptura (Yalnızca Kutsal Kitap)
Protestanlar, dini bilgilerin ve kuralların yalnızca İncil temelinde şekillenmesi gerektiğine inanırlar. Kilise gelenekleri, papalık kararları ya da konsil hükümleri bu mezhepte bağlayıcı değildir.

2. Sola Fide (Yalnızca İmanla Kurtuluş) 
Katolik öğretisinde iyi işler kurtuluş için gerekli görülürken, Protestanlık sadece imanın kurtuluş için yeterli olduğunu savunur. İyi işler Tanrı’ya şükran olarak yapılmalıdır, ama bir şart değildir.

3. Sola Gratia (Yalnızca Lütufla)
İnsanın Tanrı’nın lütfu sayesinde kurtulabileceği, bu lütfun hiçbir dünyevi aracıya bağlı olmadığı vurgulanır.

4. Herkesin Ruhban Olması
Protestanlar, din adamı sınıfının Tanrı ile halk arasında bir aracı olmadığına inanır. Her birey, Tanrı ile doğrudan ilişki kurabilir. Bu düşünce, “herkes birer ruhbandır” anlayışıyla ifade edilir.

5. Papaya ve Kiliseye Bağlılığın Reddedilmesi
Papanın yanılmazlığı ve evrensel otoritesi reddedilir. Her kilise kendi cemaatine dayanır ve çoğu zaman yereldir.

Mezhepler ve Çeşitlilik, Protestanlık zaman içinde birçok mezhebe ayrılmıştır. Bu durum, kişisel yorumlara açıklık ve merkezi bir otorite eksikliğinden kaynaklanır. Başlıca Protestan mezhepler şunlardır:

Luthercilik: Martin Luther’in öğretilerine dayanır. Almanya ve İskandinav ülkelerinde etkilidir.

Kalvinizm: Jean Calvin’in öğretileriyle şekillenmiştir. İsviçre, Hollanda ve İskoçya’da yaygındır. Tanrı’nın mutlak egemenliği ve kader anlayışı önemlidir.

Anglikanizm: İngiltere’de VIII. Henry’nin Katolik Kilisesi’nden koparak kurduğu kilisedir. Hem Katolik hem de Protestan unsurlar taşır.

Metodizm: John Wesley tarafından başlatılmıştır. Maneviyata ve sosyal hizmetlere vurgu yapar.

Baptistler, Presbiteryenler, Pentekostaller ve daha niceleri Protestanlık şemsiyesi altında yer alır.

Bu başlıkları ekstra olarak inceleyeceğiz. 

Toplumsal ve Siyasal Etkiler, aynı zamanda siyasal ve toplumsal devrimlerin de önünü açmıştır. Reform süreci, Avrupa’da feodal düzenin çözülmesi, ulus devletlerin yükselmesi, eğitimde ilerleme ve sivil özgürlüklerin gelişmesi gibi birçok gelişmeyi tetiklemiştir.

Özellikle Weber’in ünlü tezi, Protestan ahlakı ile kapitalist üretim biçimi arasında bir ilişki kurar. Protestanlığın çalışkanlık, tasarruf ve dünyevi başarıya verilen önem, kapitalizmin doğuşunu kolaylaştırmıştır.

Ayrıca Protestanlık, kilise dışında eğitim ve bilim faaliyetlerini teşvik ederek, Aydınlanma Çağı’na da zemin hazırlamıştır.

Protestanlık ve Modern Dünya, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere birçok ülkede geniş bir nüfusa sahiptir. ABD’de özellikle evanjelik Protestanlar, siyaset üzerinde ciddi etkilere sahiptir. Ayrıca, Afrika ve Asya’da da hızla yayılan Protestan misyonerlik faaliyetleri mevcuttur.

Protestanlık, bireysel özgürlük, dini çoğulculuk ve sivil toplumun gelişimi gibi modern değerlerle yakın ilişki içindedir. Bu yönüyle sadece bir mezhep değil, aynı zamanda bir kültürel ve ideolojik çerçeve olarak da değerlendirilebilir.

Eleştiriler ve Tartışmalar, özgürlükçü ve bireyci yapısıyla övülse de bazı eleştirilere de maruz kalır. Mezhep sayısının hızla artması, dini birlikteliğin zayıflaması ve aşırı bireyselliğin cemaat ruhunu yok etmesi gibi konular tartışmalıdır. Ayrıca bazı evanjelik grupların siyasetle iç içe geçmesi, laiklik ilkeleri açısından sorgulanmaktadır.

Sonuç, Hristiyanlık tarihinde bir kırılma noktasıdır. İnançların tek bir merkezden değil, bireylerin vicdanından filizlenebileceğini gösteren bir örnek olarak tarihteki yerini almıştır. Günümüz dünyasında da etkisi devam eden bu mezhep, sadece dini değil, aynı zamanda sosyolojik ve kültürel bir fenomen olarak da incelenmeye değerdir.

Kaynakça:

Kitaplar ve Akademik Yayınlar:

Ali Murat Yel – Din Sosyolojisi
(Protestan ahlakı, dinin toplumsal yapıya etkisi üzerine bölümler içerir.)

Ahmet Yaşar Ocak – Türkler, Türkiye ve İslam
(Reform hareketleri ve Batı’daki din anlayışları bağlamında Protestanlık ele alınır.)

Erdoğan Aydın – Reformasyon: Hıristiyanlığın Protestanlaşma Süreci
(Türkiye'de Protestanlık üzerine yazılmış en kapsamlı kitaplardan biridir.)

Max Weber – Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
(Orijinali Almanca olan bu eser Türkçeye çevrilmiştir; Protestanlık ve kapitalizm ilişkisini inceler.)

Ali Köse – Hristiyanlık Tarihi ve Teolojisi
(Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık mezheplerinin karşılaştırmalı olarak anlatıldığı bir kaynak.)

Makale ve Tezler:

Yavuz Köker, “Protestanlık ve Modernleşme İlişkisi Üzerine Bir Değerlendirme”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2007.

Fatih Bayram, “Martin Luther ve Protestan Reformu”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2015.

Murat Özdemir, “Hristiyan Mezhepleri ve Mezhepçilik”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013.

İnternet Kaynakları:

9. TDV İslam Ansiklopedisi – Protestanlık Maddesi
https://islamansiklopedisi.org.tr/protestanlik


10. Bilkent Üniversitesi – Avrupa Tarihi Ders Notları (Reform Hareketleri Bölümü)
(Üniversitelerin açık kaynak ders notları zaman zaman kullanılabilir.)


11. Kutsal Kitap Yeni Çeviri (Kitabı Mukaddes Şirketi)
https://www.kutsalkitap.org/
(Protestanların Türkiye'de kullandığı İncil çevirisi buradan erişilebilir.)

Elefantin'in Üçlüsü: Nil'in Kalbinden Gelen Antik Mısır'ın Sırları

Elefantin'in Üçlüsü: Nil'in Kalbinden Gelen Antik Mısır'ın Sırları



 Antik Mısır’ın güney ucunda, Nil Nehri’nin ortasında yer alan Elefantin Adası, sadece coğrafi değil, aynı zamanda kültürel ve dini açıdan da son derece önemli bir bölgeydi. Bugün Asvan kenti yakınlarında bulunan bu ada, özellikle geç dönem Mısır tarihinde büyük bir rol oynamıştır. Ancak Elefantin’i benzersiz kılan unsurlardan biri, arkeolojik literatürde “Elefantin’in Üçlüsü” olarak bilinen tanrılar grubudur.

 Bu üçlü, Khnum, Satis (ya da Satet) ve Anuket adlı üç tanrıçadan oluşur. Elefantin’in dini kimliği bu üçlünün etrafında şekillenmiş ve Mısırlılar bu tanrıları Nil’in kaynağı ve taşkın döngüsü ile ilişkilendirmiştir. Üçlü, hem doğurganlığı hem de kutsal suyun hayat verici gücünü temsil eder.

 

 Khnum, yaratıcı bir tanrı olarak öne çıkar. Keçibaşı ile tasvir edilen Khnum, mitolojiye göre insanları çamurdan, pota tezgâhında şekillendirerek yaratır. Onun aynı zamanda Nil’in taşkınlarını yönettiğine inanılırdı. Elefantin’de Khnum’un büyük bir tapınağı bulunuyordu ve Nil’in taşma düzenini koruduğuna inanıldığı için bu bölgede ona özel bir saygı gösterilirdi.



 Satis, bu üçlünün dişi unsurudur ve Khnum’un eşi kabul edilir. Adı, “serpmek” ya da “sulamak” fiilinden türemiştir ve bolluğun, doğurganlığın simgesidir. Aynı zamanda bir savaş tanrıçası olarak da saygı görmüş, düşmanlara oklarını yağdıran güçlü bir figür olarak resmedilmiştir.



Anuket, Satis ile Khnum’un kızı olarak kabul edilir ve bu kutsal ailenin genç ve enerjik yönünü temsil eder. Nil’in bereketini Mısır’a taşıyan akıntıları simgeler. Genellikle uzun tüylü taçla ve akan su motifleriyle tasvir edilmiştir. Onun adına yapılan festivallerde, Nil’e adaklar sunulur, nehir tanrılarından bereket dilenirdi.


 Elefantin’in Üçlüsü, Mısır mitolojisinde hem dini hem de doğa olaylarını anlamlandırma aracıydı. Bu üç tanrı, Nil’in başlangıcı sayılan Asvan bölgesinde doğanın döngüsünü kutsal bir düzende sembolize ederdi. Bugün dahi Elefantin Adası'ndaki kalıntılar, bu üçlünün Antik Mısır inancındaki yerini ve etkisini gözler önüne seriyor.


13 Mayıs 2025 Salı

Gizemli Krallık: Mitanni İmparatorluğu

Gizemli Krallık: Mitanni İmparatorluğu

Tarih boyunca birçok büyük uygarlık kurulmuş, yükselmiş ve zamanla tarih sahnesinden silinmiştir. Ancak bazıları, gizemli geçmişleri ve diğer medeniyetlerle olan karmaşık ilişkileriyle tarihçilerin ilgisini çekmeye devam eder. İşte bu uygarlıklardan biri de Mitanni İmparatorluğu’dur. Günümüzün Mezopotamya ve Levant coğrafyasında yaklaşık 3500 yıl önce var olmuş bu devlet, dönemin en önemli güçlerinden biri olmasına rağmen hâlâ birçok yönüyle gizemini korur.

Mitanni’nin Kuruluşu ve Coğrafi Konumu

Mitanni İmparatorluğu, M.Ö. yaklaşık 1500 ila 1300 yılları arasında Kuzey Mezopotamya'da hüküm sürmüş bir Hurri devleti olarak bilinir. Bugünkü Suriye, Irak’ın kuzeyi ve Türkiye’nin güneydoğusunu kapsayan bu krallık, özellikle Yukarı Fırat ve Habur nehirleri civarında güç kazanmıştır. Başkenti Washukanni olup tam yeri hâlâ kesin olarak tespit edilememiştir. Araştırmacılar, bugünkü Suriye'nin doğusunda, Habur Nehri çevresinde olduğunu düşünmektedir.

Mitanni’nin kurucu halkı Hurriler olsa da, yönetici elitin Hint-Aryan kökenli olduğu düşünülür. Bu yönüyle Mitanni, hem yerel hem de dışarıdan gelen kültürel unsurların harmanlandığı bir devlet yapısına sahipti.

Hint-Aryan Etkisi ve Kültürel Yapı

Mitanni kraliyet ailesi, tanrı isimleri, savaş arabası teknolojileri ve bazı yönetimsel terimler açısından Hint-Aryan etkileri taşımaktadır. Örneğin Mitanni kralları, antlaşmalarında Hint tanrıları olan Mitra, Varuna, Indra ve Nasatya'nın isimlerine yer verir. Bu, dönemin diğer devletlerinde görülmeyen ilginç bir özelliktir.

Ayrıca Mitanni, savaş arabası teknolojisinde ileri gitmişti. İki tekerlekli, hafif ve hızlı savaş arabaları hem askeri gücünü artırmış hem de komşuları tarafından taklit edilmiştir. Bu gelişmiş teknoloji sayesinde Mitanni ordusu, Mısır ve Hititler gibi büyük güçlerle rekabet edebilmiştir.

Siyaset ve Diplomasi

Mitanni, kuruluşunun ardından hızla büyümüş ve Mısır, Hititler, Babil ve Asur gibi diğer büyük devletlerle hem savaşmış hem de diplomatik ilişkiler kurmuştur. M.Ö. 15. yüzyılda firavun III. Thutmose döneminde Mısır ile çatışmış; ancak daha sonra bu ilişkiler evlilik yoluyla dostluğa dönüşmüştür. Mitanni prensesleri Mısır firavunlarıyla evlenmiş, bu da iki ülke arasında siyasi ittifakların kurulmasına yol açmıştır.

Öte yandan, Mitanni’nin en büyük rakiplerinden biri de Hititler olmuştur. Hitit Kralı I. Suppiluliuma zamanında Hitit-Mitanni ilişkileri oldukça sertleşmiş, Mitanni topraklarının bir kısmı Hititler tarafından işgal edilmiştir. Bu, Mitanni'nin gücünü büyük ölçüde sarsmıştır.

Asur’un Yükselişi ve Mitanni’nin Çöküşü

Mitanni’nin kaderini belirleyen en önemli gelişmelerden biri de Asur’un yükselişi olmuştur. Önce bir Mitanni vasalı olan Asur, zamanla güçlenmiş ve bağımsızlığını ilan ederek Mitanni’ye karşı savaş açmıştır. M.Ö. 14. yüzyılın sonlarına doğru Asur kralı I. Adad-nirari ve ardından gelen II. Şalmaneser dönemlerinde Mitanni toprakları birer birer işgal edilmiş, kralı tutsak edilmiş ve devlet ortadan kaldırılmıştır.

Böylece yaklaşık iki yüzyıl boyunca bölgede siyasi, askeri ve kültürel etkisini sürdüren Mitanni İmparatorluğu, Asur ve Hitit arasında sıkışıp tarihe karışmıştır.

Mitanni’nin Mirası

Her ne kadar yazılı kaynakları az ve arkeolojik bulguları sınırlı olsa da, Mitanni'nin etkisi özellikle çevre medeniyetlerde hissedilmiştir. Hitit yasalarında, Mitanni hukukunun etkileri görülebilir. Ayrıca savaş arabası teknolojileri sayesinde sonraki uygarlıklara askeri anlamda miras bırakmıştır.

Mitanni’nin en ilginç miraslarından biri de Hint-Aryan tanrılarının Mezopotamya diplomasisine girmiş olmasıdır. Bu durum, Asya’nın farklı bölgelerindeki kültürlerin birbirini etkilediğine dair önemli bir göstergedir. Mitanni örneği, göçler, kültürel etkileşimler ve siyasi ilişkilerin tarih boyunca ne kadar karmaşık ve zengin olduğunu gösteren güzel bir örnektir.

Sonuç olarak, Mitanni İmparatorluğu, kısa ömürlü ama etkili bir uygarlık olmuştur. Gerek askerî gücü, gerek diplomatik becerisi, gerekse kültürel çeşitliliğiyle tarih sahnesine damga vurmuş; hem Mısır hem de Hitit gibi devlerle aynı düzeyde ilişkiler kurabilmiştir. Bugün hâlâ toprakları tam olarak bulunamasa da, ardında bıraktığı izler onun zamanının önemli güçlerinden biri olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Mitanni İmparatorluğu’nun Diplomatik Yapısı

Mitanni, M.Ö. 15. ve 14. yüzyıllarda, Eski Yakın Doğu'nun dört büyük gücünden biri olarak sahnedeydi. Diğer üçü Mısır, Hititler ve Babil’di. Bu dört devlet, dönemin "uluslararası sistemi" diyebileceğimiz karmaşık diplomatik ilişkiler ağında birbirleriyle evlilikler, antlaşmalar, ittifaklar ve bazen savaşlar yoluyla etkileşim içindeydiler.

Evlilik Diplomasisi

Mitanni, diplomatik ilişkilerinde kraliyet evliliklerini önemli bir araç olarak kullanmıştır. Özellikle Mısır ile olan ilişkilerde bu yöntem dikkat çekicidir. Mısır Firavunu III. Amenhotep, Mitanni Kralı Tushratta'nın kızıyla evlenmiştir. Bu evlilik sadece bir dostluk göstergesi değil, aynı zamanda siyasi bir ittifaktı. Bu tür evliliklerle Mitanni:

Barış sağlamış,

Müttefiklik ilişkisi kurmuş,

Karşılıklı ticari ve kültürel etkileşimi teşvik etmiştir.

Mitanni prenseslerinin Mısır’a götürüldüğünde beraberlerinde büyük çeyizler, lüks eşyalar ve sembolik hediyeler getirdiği, Amarna mektuplarından öğrenilmiştir.

Amarna Mektupları ve Yazışmalar

En önemli diplomatik belgelerden biri, Amarna Mektuplarıdır. Bu belgeler, M.Ö. 14. yüzyılda Mısır Firavunları ile Mitanni ve diğer devletler arasında yapılan resmi yazışmaları içerir. Mektuplarda:

Kral Tushratta, Mısır kralına "kardeşim" diye hitap eder.

Altın hediyeler, savaş arabaları ve atlar istenir ya da teklif edilir.

Önceki dostlukların hatırlatılması ve sadakatin vurgulanması sıkça yer alır.

Bu tür ifadeler, dönemin diplomatik dilini ve tarafların birbirini eşit statüde gördüğünü gösterir.

Antlaşmalar ve Bağlılık

Mitanni, kimi zaman güçlü düşmanlarla (örneğin Hititler) doğrudan savaşmak yerine diplomatik antlaşmalara yönelmiştir. En meşhurlarından biri, Hitit Kralı I. Suppiluliuma ile yapılan ve daha sonra bozulan antlaşmalardır. Bu antlaşmalar:

Sınırların tanımlanması,

Vasal krallıkların kontrolü,

Karşılıklı askeri yardım gibi konuları içerirdi.

Ancak Suppiluliuma’nın bu antlaşmaları ihlal ederek Mitanni topraklarına saldırması, Mitanni'nin diplomatik gücünü kırmış, bazı vasal krallıkları kaybetmesine yol açmıştır.

Vasal Krallıklar ve İç Diplomasi

Mitanni’nin genişlemesiyle birlikte, farklı bölgelerde vasal krallıklar kurulmuştur. Bu krallıklar, Mitanni’ye haraç verir ve askerî destek sağlardı. Ancak bu yapı zamanla Mitanni’nin zayıflamasına da yol açmıştır. Çünkü:

Vasal krallıklar bağımsızlık eğilimindeydi.

Hititler ve Asurlular, bu krallıkları Mitanni’ye karşı kışkırtıyordu.

Bu durum, dış diplomasi kadar iç diplomasiyi de zorlaştırmıştır.

Dinî Diplomasi ve Hint-Aryan Bağlantılar

Mitanni kralları, antlaşmalarda Hint-Aryan tanrılarına yemin ederdi (Mitra, Varuna, Indra, Nasatya). Bu tanrılar:

Diplomatik belgelerde tanrısal şahit olarak yer alırdı.

Yeminlerin geçerliliğini kutsal kılardı.

Bu durum, antlaşmaların dini temellerle meşrulaştırıldığını gösterir. Ayrıca Mitanni'nin Hint-Aryan dünyasıyla da ruhsal ve kültürel bir bağ kurduğunu ortaya koyar.

Denge Üzerine Kurulu Diplomasi

Mitanni İmparatorluğu, coğrafi konumu gereği Hititler, Mısır, Babil ve Asur gibi büyük güçlerin ortasında bir tampon bölge gibiydi. Bu yüzden savaş kadar diplomasiye de yatırım yaptı. Evlilikler, mektuplaşmalar, tanrılar adına yapılan yeminler ve vasal ilişkilerle bu dengeyi korumaya çalıştı. Ancak Asur’un yükselişi ve Hitit saldırganlığı karşısında bu diplomatik yapı zamanla çöktü.

Yine de Mitanni, Eski Yakın Doğu’nun uluslararası ilişkiler tarihinde önemli bir model olarak yerini almıştır: Küçük ama zeki bir güç olarak, diplomasiyle devlerin arasında var olmayı başarmıştır.

Kaynakça

1. Bilgin, Turgut (2017). Hurri-Mitanni Devleti ve Diplomatik İlişkileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Mitanni’nin Hitit ve Mısır ile ilişkilerine dair detaylı bilgiler içerir.

2. Kınal, Aydın (2015). Eskiçağ'da Diplomasi ve Uluslararası İlişkiler, Pegem Akademi Yayıncılık.

Eski Yakın Doğu diplomasi tarihine genel bakış sunar, Mitanni örneklerine de yer verir.

3. Güterbock, Hans Gustav (Çev: Mahmut Kılıç) (1999). Hititler ve Komşuları, Dost Kitabevi Yayınları.

Mitanni-Hitit ilişkilerine dair kapsamlı değerlendirmeler vardır.

4. Akdoğan, Aslıhan (2010). Amarna Mektupları Işığında Mitanni-Mısır İlişkileri, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Evlilik diplomasisi, hediyeleşme ve diplomatik yazışmalar üzerine odaklanan akademik bir tezdir.

5. Özgüç, Tahsin (2006). Anadolu'nun Tarih Öncesi ve Eskiçağ Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Anadolu’daki Hurri-Mitanni etkilerini anlatır.

6. Savaş, Erhan (2021). Mitanni Devleti'nin Siyasal ve Kültürel Yapısı, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 46. Sayı.

Mitanni'nin siyasi teşkilatlanması ve Hint-Aryan etkileri incelenmiştir.

7. İnan, Jale (2004). Eski Anadolu Uygarlıkları, İş Bankası Kültür Yayınları.

Genel Anadolu tarihi içerisinde Mitanni’ye kısa ama özlü bir bölüm ayrılmıştır.





Nasturiler: Doğu’nun Hristiyan Topluluğu

Nasturilik
Nasturiler, Hristiyanlığın Doğu Süryani geleneğine bağlı bir kolunu temsil eden ve kökleri Antik Mezopotamya’ya kadar uzanan kadim bir Hristiyan topluluğudur. Günümüzde “Doğu Asurîleri” ya da “Asurîler” olarak da bilinirler. Nasturilik terimi, 5. yüzyılda yaşamış olan Konstantinopolis Patriği Nestorius’un teolojik görüşlerine dayandığı için bu adla anılmışlardır. Nestorius, Hz. İsa’nın ilahi ve beşeri doğasının birbirinden ayrı olduğunu savunmuş, bu görüşü ise 431’deki Efes Konsili'nde sapkın (heretik) ilan edilmiştir. Bu ayrım, Roma ve Bizans kiliseleri tarafından reddedilse de, Mezopotamya ve İran coğrafyasında kabul görmüş ve Nasturi Kilisesi adı verilen bir mezhep ortaya çıkmıştır.

Tarihsel Gelişimleri
Nasturilik, özellikle Sasani İmparatorluğu’nun hoşgörülü yaklaşımı sayesinde Mezopotamya, İran, Orta Asya ve hatta Çin'e kadar yayılmıştır. Bu mezhebin mensupları, “Doğu Kilisesi” olarak da adlandırılan “Doğu Asur Kilisesi”ne bağlıdır. 7. ve 8. yüzyıllarda İpek Yolu boyunca etkili olan Nasturi misyonerleri, Hristiyanlığı Asya’nın iç bölgelerine kadar taşımışlardır. Çin Tang Hanedanı döneminde Nasturilik resmen tanınmış, hatta başkent Chang’an’da kiliseler kurulmuştur.

Nasturiler, 13. yüzyıla kadar birçok bölgede kültürel ve dini açıdan etkili olmuşlardır. Ancak Moğol istilaları, Timur’un katliamları ve daha sonra Osmanlı-Safevi savaşlarının yaşandığı coğrafyalarda büyük kayıplar yaşamışlardır. 19. yüzyıldan itibaren Batılı misyonerlerin bölgeye girmesiyle birlikte Nasturilerle Avrupa kiliseleri arasında temaslar artmış, bu da mezhep içinde bölünmelere neden olmuştur. Bazı Nasturiler Katolikliğe geçerek "Keldani Katolik Kilisesi"ni oluşturmuşlardır.

Osmanlı Dönemi ve Sonrası
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Nasturiler, özellikle Hakkâri ve çevresinde yoğunlaşmışlardı. Yarı özerk yapılarla yaşamlarını sürdüren bu topluluklar, 19. yüzyılda merkezi otoritenin güçlenmesiyle Osmanlı ile çeşitli gerilimler yaşamışlardır. I. Dünya Savaşı sırasında ise Nasturiler, diğer bazı Hristiyan azınlıklar gibi büyük trajedilere maruz kalmış, bir kısmı İran’a, Irak’a ve Suriye’ye göç etmek zorunda kalmıştır.

1920'li yıllarda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, Türkiye’de kalan Nasturi nüfusu iyice azalmıştır. Bugün Irak, İran, Suriye ve Lübnan’da Nasturi toplulukları bulunmakla birlikte; ABD, Avustralya, İsveç ve Almanya gibi ülkelere de göç etmiş büyük bir diasporaya sahiptirler.

Kültürel ve Dini Kimlik
Nasturiler, Süryanice’nin doğu lehçesini konuşurlar ve dini ayinlerini bu kadim dilde gerçekleştirirler. İnançlarına göre Hz. İsa iki ayrı doğaya sahiptir ve bu görüşleri onları diğer Hristiyan mezheplerinden ayırır. Günümüzde Nasturi Kilisesi, çeşitli zorluklara rağmen varlığını sürdürmekte; kimliğini, dilini ve inancını koruma mücadelesi vermektedir.

Kaynakça

1. Atmaca, Metin. Nasturiler ve Osmanlı İdaresi (1839–1914). İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2009.


2. Ataseven, Yavuz. “Nasturiler.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDV İA), cilt 32, İstanbul: TDV Yayınları, 2006, ss. 385–389.


3. Aytekin, Eser. Hakkari ve Nasturiler (1839–1924). Ankara: Berikan Yayınları, 2014.


4. Gaunt, David. Katliamlar, Direniş, Koruyucular: Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Anadolu’da Müslüman-Hristiyan İlişkileri. Çev. Gökhan Kaya. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.


5. Mutlu, Servet. “Osmanlı Döneminde ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Nasturiler.” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, cilt 6, sayı 26, 2013, ss. 332–340.


6. Çiçek, Kemal. “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Nasturiler.” Belleten, cilt 64, sayı 241, 2000, ss. 73–106.


7. Şahin, M. Fatih. Osmanlı Dönemi Hristiyan Mezhepleri ve Misyonerlik Faaliyetleri. İstanbul: Kök Yayıncılık, 2007.


8. T.C. Kültür Bakanlığı. Azınlık Raporları ve Etnik Yapı Çalışmaları Arşivi. Ankara, 1998.

Part İmparatorluğu: Doğu'nun Güçlü Rakibi (M.Ö. 247 – M.S. 224)

Part İmparatorluğu Part İmparatorluğu, yaklaşık 500 yıl boyunca varlığını sürdürmüş, İran platosunun ve Mezopotamya'nın önemli bir bölü...