Meksika Kuzey Amerika`da bulunan ve kabaca üçgen şeklinde olan Meksika, Kuzey Batı`dan Güneydoğuya 3000 km`den fazla yere uzanmaktadır. Meksika`nın başkenti Meksika Şehri`dir. Ayrıca 31 eyalet ayrılmıştır. Resmi dili İspanyolcadır. Meksika`nın dini büyük ölçüde Katolik Hristiyan'dır. 2025 yılı son verilerine göre 132.192.404 milyon nüfusa sahiptir. Yönetim şekli Federal başkanlık anayasal cumhuriyet. Milliyeti ise Meksikalı. Para birimi Meksika Pesosu. Etnik dağılım yüzde 62 mestizo - melezler, yüzde 21 yerliler, yüzde 15 Meksikalı beyazlar, yüzde 2 Afrika asıllılar.
Meksika’nın tarihi, binlerce yıllık yerli uygarlıkların zengin mirası, sömürge dönemi mücadeleleri, bağımsızlık hareketleri ve modern devletin kuruluşu ile şekillenmiş çok katmanlı bir süreci kapsar. Bu tarih, Amerika kıtasındaki en eski ve gelişmiş kültürlerden başlayarak İspanyol sömürgeciliğine, devrimlere ve çağdaş siyasal dönüşümlere uzanan geniş bir yelpazeyi içerir.
Meksika toprakları, Avrupa temasından binlerce yıl önce büyük uygarlıklara ev sahipliği yapıyordu. Bu dönemde özellikle Olmekler (MÖ 1500 – MÖ 400), Meksika’nın bilinen ilk büyük medeniyetidir. Devasa taş kafalar, gelişmiş tarım teknikleri ve erken yazı sistemleriyle dikkat çekerler.
Olmeklerden sonra Teotihuacan (MS 100 – 650) dönemi, Orta Amerika’nın en büyük kentlerinden birinin yükselişine tanıklık etti. Güneş ve Ay Piramitleri ile ünlü bu şehir, dönemin kültürel ve ticari merkeziydi.
Ardından Maya uygarlığı (MÖ 2000 – MS 1500) özellikle Yucatán Yarımadası’nda astronomi, matematik ve mimaride ulaştığı yüksek seviye ile öne çıktı. Mayalar, gelişmiş takvim sistemleri ve hiyeroglif yazılarıyla Amerika kıtasının en sofistike topluluklarından biriydi.
Bu dönemin son büyük gücü ise Aztek İmparatorluğu (1428 – 1521) oldu. Başkenti Tenochtitlan, göl üzerine kurulu muazzam bir şehirdi. Aztekler, geniş topraklara hükmederek askeri gücü, tarımsal üretimi ve dini ritüelleriyle bölgenin en güçlü devleti haline geldiler.
1519’da Hernán Cortés komutasındaki İspanyolların gelişi, Meksika tarihinde bir dönüm noktasıdır. Aztek İmparatoru Moctezuma II ile karşılaşan Cortés, yerli halklar arasındaki düşmanlıklardan faydalanarak 1521’de Tenochtitlan’ı ele geçirdi. Bu zafer, Yeni İspanya adı verilen sömürge yönetiminin başlangıcı oldu.
İspanyollar, yerli halkı Hristiyanlaştırma ve maden zenginliklerini sömürme amacıyla kilise ve encomienda sistemi (zorunlu çalışma) kurdu. Gümüş madenciliği ve tarımsal üretim, sömürge ekonomisinin temelini oluşturdu. Bu süreçte yerli halk salgın hastalıklar, ağır vergiler ve zorla çalıştırılma nedeniyle büyük acılar yaşadı.
16. ve 17. yüzyıllarda İspanya, Meksika üzerinden Avrupa’ya büyük servet taşıdı. Ancak zamanla yerli ve melez halk arasında özgürlük düşünceleri filizlenmeye başladı.
19. yüzyıl başlarında İspanya’nın zayıflaması ve Fransız İmparatoru Napolyon’un İspanya’yı işgali, Meksika’da bağımsızlık hareketlerini tetikledi. 16 Eylül 1810’da rahip Miguel Hidalgo y Costilla, ünlü “Grito de Dolores” (Dolores Çığlığı) ile İspanyol yönetimine karşı ayaklanma çağrısı yaptı.
Hidalgo’nun ardından José María Morelos gibi liderler mücadeleyi sürdürdü. Uzun süren savaşlar sonucunda 1821’de İspanyol yetkililerle imzalanan Córdoba Antlaşması ile Meksika bağımsızlığını kazandı. Yeni devletin ilk hükümdarı, bağımsızlık hareketinin askeri liderlerinden Agustín de Iturbide oldu.
Bağımsızlıktan sonra Meksika, monarşi ve cumhuriyet yanlıları arasındaki çekişmelerle sarsıldı. 1824’te cumhuriyet ilan edilse de ülke sürekli darbeler, bölgesel isyanlar ve ekonomik sorunlarla karşılaştı.
Bu dönemde en önemli kayıplardan biri, 1846-1848 Meksika-Amerika Savaşı sonucunda yaşandı. ABD ile yapılan Guadalupe Hidalgo Antlaşması ile Meksika, bugünkü Kaliforniya, Teksas, Arizona, New Mexico ve diğer bazı topraklarını kaybetti.
1857’de liberal bir anayasa kabul edildi ancak bu da muhafazakârlar ile liberaller arasında iç savaşa yol açtı. Ardından Fransa’nın 1861’deki işgali ve Maksimilian İmparatorluğu denemesi yaşandı. Ancak 1867’de milliyetçi lider Benito Juárez, Fransız işgalini sona erdirerek cumhuriyet yönetimini yeniden kurdu.
General Porfirio Díaz, 1876’da iktidara geldi ve yaklaşık 35 yıl boyunca ülkeyi otoriter bir şekilde yönetti. Bu dönem Porfiriato olarak bilinir. Díaz, demiryolu ağlarının genişlemesi, yabancı yatırımların artışı ve ekonomik modernleşmeyi teşvik etti. Ancak toprak reformlarının yapılmaması ve köylülerin yoksullaşması, toplumda büyük eşitsizlikler yarattı. Bu gerilimler, ileride patlak verecek devrimin zeminini hazırladı.
Meksika Devrimi, Latin Amerika’nın en önemli toplumsal hareketlerinden biridir. 1910’da Francisco I. Madero, Díaz’ın uzun süreli iktidarına karşı halkı ayaklanmaya çağırdı. Bu çağrı, köylü liderleri Emiliano Zapata ve Pancho Villa gibi figürlerin katılımıyla geniş çaplı bir devrim haline dönüştü.
Devrim, Díaz’ın devrilmesine yol açtı ancak ardından iktidar mücadelesi ve iç savaşlar devam etti. 1917’de kabul edilen yeni anayasa; toprak reformları, işçi hakları ve laik eğitim gibi ilerici düzenlemeler getirdi. Bu anayasa, günümüzde de Meksika’nın temel hukuki belgesi olarak kabul edilmektedir.
Devrim sonrası dönemde ülke, kurulan Kurumsal Devrimci Parti (PRI) ile uzun süre tek parti yönetimi altında kaldı. 1930’larda Lázaro Cárdenas, petrol endüstrisini millileştirerek ekonomide bağımsızlık adımı attı ve köylüler lehine toprak reformları gerçekleştirdi.
20. yüzyılın ikinci yarısında Meksika, sanayileşme, şehirleşme ve kültürel gelişmelerle Latin Amerika’nın önemli ekonomilerinden biri haline geldi. Ancak yolsuzluk, gelir eşitsizliği ve uyuşturucu kartellerinin yarattığı şiddet, ülkenin en büyük sorunları arasında kaldı.
2000 yılında Vicente Fox’un seçilmesiyle PRI’nin 71 yıllık iktidarı sona erdi ve çok partili demokratik süreç güç kazandı. Günümüzde Meksika, zengin yerli mirası, güçlü kültürel kimliği ve stratejik konumuyla Latin Amerika’nın en etkili ülkelerinden biri olmaya devam etmektedir.
Meksika tarihi, kadim uygarlıkların bilimsel ve sanatsal başarılarından sömürgeciliğe karşı verilen kahramanca bağımsızlık mücadelesine, devrimlerden modern demokrasi arayışına kadar birçok dönüm noktasıyla doludur. Bu tarih, yalnızca Meksika’nın değil, tüm Amerika kıtasının sosyal, kültürel ve politik gelişimini anlamak açısından da büyük önem taşır.