13 Eylül 2025 Cumartesi

Jamaika`ya Bakış

Jamaika`ya Bakış






 Jamaika Orta Amerika`da Karayip Denizinde bulunun bir ada ülkesidir. Jamaika, Küba`nın güneyinde yer almaktadır. Jamaika`nın başkenti Kingston`dur. Ayrıca Jamaika, İngiliz Milletler Topluluğu üyesi ve parlamenter demokratik sisteme sahip anayasal monarşidir. Devlet Başkanı İngiltere Kralı III. Charles`tir. Jamaika`da Başbakanın tavsiyesi ile atanan bir Genel Vali vardır. Jamaika`da resmi dil İngilizcedir. Ama çoğu İngilizce bazlı bikreol dil olan Jamaika`da patoisi konuşulmaktadır. Jamaika`nın olağan nüfusu bir ada ülkesi olmasına rağmen iyidir. 2.836.663 nüfusu vardır 2025 geneli ile Jamaika ön plana çıkıyor. Etnik gruplar bakımından yüzde 91,2`si siyahi, 6,2`si çok ırklı ve 2,6`sı diğerlerini kapsar. Demonimi ise Jamaikalı olarak geçer.

 Jamaika tarihi oldukça zengin bir geçmişi vardır. Jamaika`nın ilk sakinleri, M.Ö. 600 civarında adaya gelen Arawak ve taino yerlileri. Bu halk tarım yapıyor, balıkçılıkla uğraşıyor ve barışçıl bir yaşam sürüyordu. Adaya Xaymaca yani "adalar ve sular ülkesi" adını vermişlerdir.

 Kristof Kolomb, 1494`te Jamaika`ya ulaştı ve burayı İspanya adına sahiplenmiş oldu. İspanyollar adaya yerleşti ve Avrupalı hastalıkları yüzünden yerlilerin çoğu kısa süre de  yok oldu. Yerli nüfusun azalması üzerine İspanyollar, Afrika`dan köleleştirilmiş insanlar getirdi. 

 1655`te İngilizler Jamaika`yı İspanyollardan aldı. Ada, kısa sürede İngiliz kolonilerinin en önemli şeker üretim merkezi haline geldi. Yüzbinlerce Afrikalı köle, şeker kamışı tarlalarında ağır şartlarda çalıştırdı. Kaçan köleler dağlarda Maroon toplulukları kurarak İngilizlere karşı direniş gösterdi. 1807`de İngiltere köle ticaretini 1834`te ise köleliği tamamen kaldırdı.

 Köleliğin kaldırılmasından sonra ekonomik krizler ve toplumsal huzursuzluklar arttı. 1865`te Morant Bay Ayaklanması, yoksul halkın adalet ve eşitlik talebinin simgesi oldu. Bu olaydan sonra Jamaika doğrudan İngiliz Kraliyetinin kolonisi haline getirildi.

 1930`larda işçi grevleri ve sosyal hareketler başladı. 1938`de [PNP] kuruldu ardından [JLP] ortaya çıktı. 1958-1962 arasında Jamaika Batı Hint Adaları Konfederasyon`nun bir parça oldu. 6 Ağustos 1962`de Jamaika bağımsızlığını ilan ederek İngiliz Milletler Topluluğu içinde egemen bir devlet oldu.

 Jamaika bağımsız bir anayasal monarşi olarak İngiltere Kralı sembolik bir devlet başkanı olarak kabul edilir. 1970`ler ve 80`lerde ekonomik krizler, işsizlik ve şiddet sorunları yaşandı. Dünyada Jamaika denince akla, gae müziği ve Bob Marley gibi sanatçılar gelir. Günümüzde Jamaika, Karayiplerin kültürel açıdan en etkili ülkelerinden biri olup turizm ve müzikle tanınmaktadır.

12 Eylül 2025 Cuma

Nogay Hanlığı

Nogay Hanlığı




 Nogay Türkleri Kuzey Kafkasya da yaşayan Nogay Türkleri Kıpçak grubuna bağlı bir Türk topluluğudur. Bazı araştırmacılar Nogayların Uz, Peçenek, Kıpçak ve Özbek kitleleri ile çeşitli Türk boylarından türediğini belirtmektedirler. 

 Nogay dilini konuşurlar ve Nogay Ordası`nı oluşturan çeşitli Moğol ve Türk boylarının torunlarıdırlar. Özetle hanedan Cengiz Han`a dayanır. Ama nüfus Türk'tür diyebiliriz. Dönemin en güçlü devletlerinden biridir. Ruslarla Mücadelelerinden önce ipek yolunu da kontrol ettiğinden Kazan`dan sonraki ikinci ticaret merkezi haline gelmiştir. Bu da hem stratejik hem de ekonomik bir üst durumundadır.

 Nogay Hanlığı 15. yüzyılda Altın Orda`nın zayıflamasıyla ortaya çıkan göçebe bir hanlıktır. Adını Altın Orda`nın ünlü komutanı Nogay Han `dan alır.  Mangıt boyu önderliğinde toplanan göçebe gruplar 15. yüzyılın ortalarında Nogay Hanlığı`nı oluşturur. Başlangıçta Altın Orda`ya bağlı gibi görünseler de zamanla bağımsız bir siyasi oluşum haline geldi. 

 Hanlık, klasik Türk - Moğol geleneğinde olduğu gibi han tarafından yönetilirdi. Ancak Nogay Hanlığı`na boy beyleri [biyler] çok güçlüydüler. Han`nın otoritesi sınırlı kalıyordu. Konar - Göçer yapıları nedeniyle merkezi bir idareden çok federatif bir beylikler birliği görünümündeydi.

 Halkı çoğunlukla göçebe ve yarı göçebe Türk boylarından oluşuyordu. Hayvancılık temel geçim kaynağıydı. Hazar ve İdil Nehirleri çevresinde ticaret yollarını kontrol etmeleri onlara gelir sağlıyordu.

 Güneyinde Kırım Hanlığı ve Osmanlı Devleti ile hem dostane hem de çatışmalı ilişkiler yaşandı. Doğuda Kazaklar ve Nogaylarla akraba  göçebe topluluklarda sık sık mücadele ettiler. Rusya`nın güçlenmesiyle özellikle 16. yüzyıldan itibaren Rus Çarlığı ile yoğun mücadeleye girdiler.

 16. yüzyılda Rusların İdil havzasına ilerlemeleri üzerine hanlık zayıflamaya başladı. 1556`da Astrahan Hanlığı`nın Ruslarca ele geçirilmesi Nogayların ekonomik gücünü sarstı. Nogay boyları arasında bölünmeler oldu bir kısmı Osmanlı`ya bağlı Kırım Hanlığı`na sığındı bir kısmı Rus hakimiyetine girdi. 16. yüzyıldan itibaren Nogay Hanlığı Tarihi sahnesinden silinerek küçük Nogay grupları halinde dağıldı.

 Nogay Hanlığı`nın önemi Altın Orda sonrası ortaya çıkan önemli göçebe Türk Hanlıklarından biridir. Osmanlı ve Kırım Hanlığı ile yakın ilişkiler kurarak Osmanlı - Rus rekabetinde etkili bir güç olmuştur. Bugün Rusya Federasyonu içinde yaşayan Nogay Türkleri, bu hanlığın mirasçılarıdır.   

11 Eylül 2025 Perşembe

Honduras`a Bakış

Honduras`a Bakış







 Honduras Orta Amerika`da bir demokratik cumhuriyettir. Belize [Britanya Honduras'ı] olarak geçerken Honduras ise İspanyol Honduras'ı olarak adlandırılır. Batısında Guatemala, Güneybatısında El Salvador ve Güneydoğusunda Nikaragua bulunur.

 Resmi dili İspanyolcadır. Tanınan diğer diğer diller ise Garifua, İngilizce, Miskitoca ve diğer yerel diller. Etnik gruplar arasında yüzde doksan Mestizo, yüzde yedi Honduras Kızılderilileri, yüzde iki siyahi ve yüzde bir beyaz olarak şekillenmiştir. Denonim ise Honduraslılardan oluşur. Hükümet sistemi anayasal cumhuriyettir.

 Yüz ölçümü toplam 112.492 kilometrekaredir. Honduras nüfusu 2025 verilerine göre 11.041.483`tür. Gittikçe küçülmekte olan bir nüfus endeksi görülüyor. Son verilerde 2025`te doğum oranı yüzde 1,66 olarak gözlemlenmiştir. Birden yükselip birden durağan hale gelmiştir. 

 Honduras tarihi oldukça köklü ve karmaşık bir tarihtir. Hem antik maya izleri hem de İspanyol sömürge döneminin kültürel ve tarihi izlerini taşımaktadır. Honduras topraklarında büyük oranda maya uygarlığı içinde önemli bir yer tutuyor. Özellikle Copan şehri M.S. 5 - 9. yüzyıllarda büyük bir kültürel merkezdir. Burada matematik, astronomi ve yazı sistemi geliştirildi.

 Kristof Kolomb 1502 yılında dördüncü seferinde Honduras kıyılarına ulaştı. 1524`te Hernan Cortes`in adamları bölgeyi ele geçirmeye başladı. Özellikle yerlilerin sert direnişleri olmuştur. Honduras Yeni İspanya Genel Valiliği`ne bağlandı. Altın ve Gümüş madenleri çıkarıldı, yerliler encomerinda siatemi ile çıkarılmıştır. 

 1821`de Orta Amerika`nın diğer bölgeleriyle birlikte İspanya`dan bağımsızlığını ilan etti. Kısa bir süreliğine Meksika İmparatorluğu`na katıldı. 1923`te Orta Amerika Federal Cumhuriyeti`nin bir parçası oldu. 1838`de Federasyon dağılınca Honduras bağımsız bir cumhuriyet haline geldi.

 19. Yüzyıl boyunca siyasi istikrarsızlık ve iç savaşlar yaşandı. 19. yüzyılın başlarında bazı Amerikan şirketleri muz ticaretini kontrol etti. Bu durum Honduras`ı muz cumhuriyeti olarak anılır hale getirdi. Ekonomisi büyük ölçüde tek ürüne bağlı hale geldi.

 20. Yüzyılda ise sık sık askeri darbeler oldu. ABD ülkedeki çıkarlarını korumak için ülkeye defalarca destek gönderdi. 1969`da El Salvador'la çıkan futbol savaşı dört gün sürdü ama iki ülke arasında sorunlar yıllarca devam etti.

 1980`den itibari ile demokrasiye geçiş adımları atıldı. Ancak yoksulluk, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suç ciddi sorunlar yaratmaya devam etti. 2009`da başkan Manuel Zelaya bir darbe ile görevden uzaklaştırıldı. Sonraki yıllarda siyasi istikrarsızlık sürdü. Günümüz de Honduras, Orta Amerika`nın en yoksul fakat kültürel açıdan zengin ülkelerinden biridir. 


10 Eylül 2025 Çarşamba

Urartu Krallığı: Doğu Anadolu’nun Gizemli Medeniyeti

Urartu Krallığı: Doğu Anadolu’nun Gizemli Medeniyeti

 



 Urartu Krallığı, M.Ö. 9. yüzyılda Doğu Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkmış, güçlü yapısı ve görkemli kültürüyle dikkat çeken bir uygarlıktır. Urartu Krallığı Van Gölü ve çevresinde kurulmuştur. Aynı zamanda Asur İmparatorluğu ile olan rekabetiyle de tanınır. Urartular, hem siyasi hem de kültürel açıdan bölgenin tarihine damga vurmuş, izleri günümüze kadar ulaşmış önemli bir topluluktur.

 Urartu Krallığı’nın ortaya çıkışı, Asur kaynaklarında “Nairi Ülkeleri” olarak anılan beyliklerin birleşmesiyle olmuştur. M.Ö. 9. yüzyılın başlarında I. Sarduri, Van merkezli güçlü bir devlet kurarak Urartu tarihinin temellerini atmıştır. Başkent Tuşpa (günümüzde Van Kalesi’nin bulunduğu yer), hem stratejik hem de kültürel bir merkez konumundaydı. Krallar, güçlü bir merkeziyetçi yönetim anlayışı benimsemiş, geniş bölgelerdeki kaleleri ve tapınaklarıyla otoritelerini pekiştirmişlerdir. 

 Urartular, savaşçı kimlikleriyle de dikkat çekmektedir. Özellikle demir silah kullanımı ve iyi organize olmuş orduları sayesinde Orta Doğu’nun önemli güçlerinden biri haline geldiler. Krallık büyük ölçüde, Kafkaslardan Kuzey Suriye’ye, İran platosundan Fırat Nehri’ne kadar geniş bir coğrafyaya hâkim oldu.  Asurlularla sık sık karşı karşıya gelmelerine rağmen uzun süre bölgedeki varlıklarını sürdürmeyi başardılar.

 Urartu ekonomisinin temellerinin büyük kısmı tarım ve hayvancılık oluşturuyordu. Dağlık coğrafyada tarımı kolaylaştırmak için sulama kanalları inşa etmişlerdir. Bugün bile Van çevresinde kullanılan bazı su kanallarının temelleri Urartulara aittir. Ayrıca maden işçiliğinde oldukça ileriydiler. Özellikle mermer yapımında, mezar yapımında, dağın üstünden kaleler inşa ederek bu konuda ustalaşmıştır. Ayrıca Demir, bakır ve bronzdan yaptıkları eşyalar, onların teknik becerilerini gözler önüne serer. 

 Urartu dini, çok tanrılı bir yapıya sahipti. En önemli tanrıları savaş tanrısı Haldi’ydi. Ona adanan tapınaklar, krallığın dört bir yanına inşa edilmiştir. Urartu yazısı ise çivi yazısına dayalı olup, genellikle taş anıtlar ve kitabelerde kullanılmıştır. Bu yazıtlar, kralların seferlerini, başarılarını ve tanrılara adadıkları sunuları ayrıntılı biçimde anlatır.

 Urartular, mimari ve sanat alanında da ileri bir uygarlıktı. Deminde bahsettiğim gibi Kale ve sur inşasında taş işçiliği dikkat çekicidir. Ayrıca tunçtan yapılmış kazanlar, kemerler ve süs eşyaları onların estetik anlayışını ortaya koyar. Özellikle Van Kalesi ve çevresindeki anıtsal yapılar, Urartuların mühendislik bilgisini gösteren örneklerdir.

 Ayrıca Babil kaynklarında da İskit akınlarının Urartuları zayıflattığı desteklenir. M.Ö. 612`den itibaren herhangi bir etki göstermeyen Urartular, M.Ö.590 yılında İran`dan gelen Medler tarafından yıkıldı. Ancak bıraktıkları kaleler, yazıtlar ve kültürel miras sayesinde Anadolu’nun en parlak uygarlıklarından biri olarak hatırlanırlar. Günümüzde yapılan arkeolojik kazılar, Urartu kültürünün zenginliğini gözler önüne sermeye devam etmektedir.

 Sonuç olarak, Urartu Krallığı askeri gücü, gelişmiş tarım sistemleri, görkemli yapıları ve kültürel zenginliğiyle Doğu Anadolu’nun kadim tarihine ışık tutmaktadır. Onların bıraktığı izler, yalnızca bölgesel değil, dünya tarihi açısından da büyük bir öneme sahiptir.


9 Eylül 2025 Salı

Sivas Kongresi: Milli Mücadele’nin Dönüm Noktası

Sivas Kongresi: Milli Mücadele’nin Dönüm Noktası



 Türk Milli Mücadelesi’nin en önemli aşamalarından biri, 4–11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’dir. Bu kongre, işgaller karşısında Anadolu halkının iradesini birleştirdiği, ulusal bağımsızlık yolunda ortak bir strateji belirlediği bir dönüm noktası olarak tarihe geçmiştir. Hem siyasi hem de toplumsal sonuçlarıyla, Cumhuriyet’in kuruluş sürecine giden yolda büyük bir önem taşır.

 Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasıyla beraber Osmanlı toprakları işgale uğramıştır. Anadolu’nun birçok bölgesinde halk direniş örgütlenmeleri ortaya çıkmıştı. Ancak bu direnişler dağınık ve bölgesel nitelikteydi. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nde aldığı kararlarla bölgesel cemiyetlerin tek bir çatı altında birleşmesi gerektiğini vurgulamıştı.

 İstanbul Hükûmeti’nin işgallere karşı ses çıkaramaması, manda ve himaye fikrine yönelmesi, halk arasında bağımsızlık fikrini daha güçlendi. İşte bu şartlar altında Sivas Kongresi, bütün ulusal güçleri birleştirmek için toplandı.

 Sivas Kongresi’ne Anadolu’nun dört bir yanından seçilen 38 delege katıldı. Erzurum Kongresi’nden seçilen Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey, Bekir Sami Bey gibi önemli isimler de kongrede hazır bulundu. Ancak bazı bölgelerden delegeler ulaşamadı; bu da işgal koşullarının ne kadar zorlayıcı olduğunu gösterir. 

 Kongre’nin toplanacağı Sivas şehri, güvenli bir merkez olarak tercih edilmişti. Ayrıca halkın Mustafa Kemal’e olan desteği de oldukça fazlaydı. Bu destek sayesinde kongre rahat bir ortamda yapılabildi.

 Sivas Kongresi’nin en önemli kararları şunlardı:

1] Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.

2] Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir.

3] Tüm yararlı cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirilmiştir.

4] Ulusal direnişi yönetmek üzere bir Heyet-i Temsiliye kurulmuştur. (Başkan: Mustafa Kemal Paşa)

5] İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükûmeti ile ilişkilerde ulusal çıkarların korunması esası benimsenmiştir.

 Bu kararlar, Erzurum Kongresi’nde alınan bölgesel kararların ülke geneline yayılması anlamına geliyordu. Özellikle manda ve himaye fikrinin reddi, Türk milletinin bağımsızlık yolunda kararlı olduğunu tüm dünyaya ilan etti.

 Sivas kongresininin önemini şu şekilde açıklaya biliriz:

1] Tüm bölgesel cemiyetler birleşerek ulusal bir teşkilata dönüştü.

2] İlk kez bütün milleti temsil edecek bir merkezi otorite (Heyet-i Temsiliye) kuruldu.

3] Mustafa Kemal Paşa, liderliğini kongre sonrasında daha da pekiştirdi.

4] Kongre kararları, ileride kurulacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temellerini attı.

 Bu açıdan bakıldığında Sivas Kongresi, sadece bir toplantı değil, bağımsızlık mücadelesinin ulusal bir karakter kazanmasının simgesi olmuştur.

 Kongre’nin ardından İstanbul Hükûmeti, Anadolu’daki milli hareketi engellemek için çeşitli baskılar uygulamaya çalıştı. Ancak Heyet-i Temsiliye’nin varlığı, halkın desteğiyle bu girişimler sonuçsuz kaldı. Mustafa Kemal Paşa, kongreden sonra Ankara’ya geçerek bağımsızlık hareketinin merkezini buraya taşıdı. Yani yaptıkları baskılar pek işe yaramamıştır.

 Bundan sonraki süreçte, Misak-ı Milli’nin kabulü, TBMM’nin açılması ve Kurtuluş Savaşı zaferi, Sivas Kongresi’nde atılan temellerin üzerinde yükseldi.

 Sivas Kongresi, Türk milletinin kaderini değiştiren tarihi bir adımdır. Burada alınan kararlar, sadece dönemin şartlarına cevap vermekle kalmamış, aynı zamanda bağımsız bir devlet kurma iradesini ortaya koymuştur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını borçlu olduğu en önemli kilometre taşlarından biri olan bu kongre, halkın birlik ve dayanışma ile neler başarabileceğini göstermiştir.

Sivas Kongresi, Türk milletinin kaderini değiştiren tarihi bir adımdır. Burada alınan kararlar, sadece dönemin şartlarına cevap vermekle kalmamış, aynı zamanda bağımsız bir devlet kurma iradesini ortaya koymuştur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını borçlu olduğu en önemli kilometre taşlarından biri olan bu kongre, halkın birlik ve dayanışma ile neler başarabileceğini göstermiştir.

8 Eylül 2025 Pazartesi

Erzurum Kongresi: Ulusal Birliğe Giden Yolda Tarihi Bir Adım

Erzurum Kongresi: Ulusal Birliğe Giden Yolda Tarihi Bir Adım


 

 Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinde dönüm noktalarından biri olan Erzurum Kongresi, 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında toplanmıştır. I. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen sona erme sürecine girmiş, ülke işgallere açık hale gelmiştir. Anadolu’nun dört bir yanı işgal edilirken halk, varlığını koruma yolunda kendi iradesiyle harekete geçmiştir. Bu noktada Erzurum Kongresi, yalnızca bölgesel bir toplantı olmanın ötesine geçerek ulusal mücadelenin temel ilkelerini ortaya koyan bir kongre olmuştur.

 Erzurum Kongresi’nin toplanma amacı, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nin Ermenistan ve Gürcistan gibi devletlerin toprak taleplerine karşı savunulması ve bölgenin geleceğinin güvence altına alınmasıydı. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 24. maddesi gereğince bizim elimizi ayağımızı bağlayan bir durumdur. Nedeni ise, doğu vilayetlerinde bir karışıklık çıkarsa buraların İtilaf Devletleri tarafından işgal edilebileceğini öngörüyordu. Bu durum bölgede yaşayan Müslüman ve Türk olan halkları korkutan bir gelişmeydi.

 Ermeniler, Batılı devletlerin desteğiyle Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurma hayali içindeydi. Buna karşılık bölgedeki Türk halkı, haklarını savunmak amacıyla Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çatısı altında birleşmişti. Bu cemiyetin çalışmaları, Erzurum Kongresi’nin temelini oluşturmuştur.

 23 Temmuz 1919’da Erzurum’daki Kışla Binası’nda kongre açılmıştır. Toplantıya Erzurum, Sivas, Trabzon, Bitlis ve Van gibi doğu illerinden gelen 56 delege katılmıştır. Ancak çeşitli nedenlerle katılım sağlayamayan iller de olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, o dönem askerlik görevinden istifa ederek sivil bir kimlikle kongreye katılmış ve başkan seçilmiştir.

 Bu gelişme, milli mücadelede çok önemli bir kırılma noktasıdır. Mustafa Kemal Paşa, artık resmi bir görevle değil, halkın temsilcisi olarak mücadeleye devam edeceğini tüm dünyaya ilan etmiştir.

 Kongrede hem bölgesel hem de ulusal nitelikte önemli kararlar alınmıştır. Özetle şu şekildedir:

1] Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz. Bu karar, Misak-ı Milli’nin temelini oluşturmuş ve ulusal bütünlüğü savunmuştur.

2] Her türlü işgale karşı millet topyekûn direnecektir. İşgale karşı pasif kalınmayacak, gerekirse silahlı mücadeleye başvurulacaktır.

3] İstanbul Hükûmeti görevini yapamazsa, millet kendi geleceğini kendisi belirleyecektir. Bu karar, ileride kurulacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine giden yolu açmıştır.

4] Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. Amerikan mandası tartışmalarının yoğun olduğu dönemde, Erzurum Kongresi bağımsızlıktan asla taviz verilmeyeceğini ilan etmiştir.

5] Azınlıklara, Türk milletinin sosyal ve siyasi haklarını zedeleyecek ayrıcalıklar verilmeyecektir. Bu madde, hem eşitlik ilkesini vurgulamış hem de milletin bölünmesini engellemeyi hedeflemiştir.

6] Geçici bir hükümet kurulacak, bu hükümet milli iradeye dayanacaktır. Böylece halkın iradesinin esas alınacağı bir yönetim anlayışı ortaya konmuştur.

 Erzurum Kongresi, sadece Doğu Anadolu’nun değil, bütün Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi için yol haritası çizmiştir. Bu yönüyle şu noktalarda önemlidir:

1] İlk kez ulusal bağımsızlık fikri resmen ortaya konmuştur.

2] Mustafa Kemal Paşa, liderliğini pekiştirmiştir.

3] Ulusal sınırlar kavramı Misak-ı Milli’ye giden sürecin temelini oluşturmuştur.

4] Halkın iradesine dayalı bir yönetim anlayışı vurgulanmıştır.

 Ayrıca kongre, Sivas Kongresi’nin de öncüsü olmuştur. Erzurum’da alınan kararların birçoğu, Sivas’ta tüm ulusu kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

 Erzurum Kongresi, Mustafa Kemal’in hem siyasi hem de askeri kariyerinde kritik bir aşamadır. Askerlik görevinden istifa ederek “sine-i millete” katılması, onun milletle bütünleştiğinin göstergesidir.  Kongrede yaptığı konuşmalar ve aldığı sorumluluk, liderliğini pekiştirmiştir. Bu süreçten sonra Mustafa Kemal, yalnızca bir komutan değil, aynı zamanda milletin öncüsü olmuştur.

 Erzurum Kongresi, Türk milletinin bağımsızlık yolunda attığı en önemli adımlardan biridir. Burada alınan kararlar, yalnızca bir kongre salonunda kalmamış; kısa süre içinde Anadolu’nun her köşesine yayılmış ve ulusal direnişin temel ilkeleri haline gelmiştir. “Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz” sözü, bugün de Türk milletinin bağımsızlık anlayışını en güzel şekilde yansıtan bir ifadedir.

 Sonuç olarak, Erzurum Kongresi sadece 1919’un şartlarında değil, Türk tarihinin bütününde özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin simgesi olmuştur.



7 Eylül 2025 Pazar

Amasya Tamimi: Kurtuluş Mücadelesinin Yol Haritası

Amasya Tamimi: Kurtuluş Mücadelesinin Yol Haritası



 Türk milletinin bağımsızlık yolunda attığı en önemli adımlardan biri, 22 Haziran 1919’da yayımlanan Amasya Tamimidir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının kaleme aldığı bu belge, yalnızca Milli Mücadele’nin ilk yazılı programı olmakla kalmamış, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı bir dönüm noktası olmuştur.

 Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. Anadolu’nun dört bir yanı işgale uğramıştı. İstanbul Hükûmeti ise direniş yerine kendi konumlarını korumaya çalışıp işgal kuvvetleriyle ortak çalışmışlardır. İşte bu ortamda 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa, halkı örgütlemek ve direnişi planlamak amacıyla Havza ve ardından Amasya’ya geçti. Amasya, coğrafi konumu nedeniyle hem güvenli hem de Anadolu’nun içlerine açılan stratejik bir merkezdi.

 Mustafa Kemal Paşa, Amasya’da Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay, Refet Bele ve Erzurum’dan telgrafla görüşülen Kazım Karabekir gibi önemli isimlerle fikir birliği yaptı. Tamim, 21/22 Haziran 1919 gecesi kaleme alındı. Bu belge ile milletin kendi kaderine sahip çıkması gerektiği açıkça ilan edildi.

 Amasya Tamimi’nde yer alan en önemli kararlar şunlardır:

 1] Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.

 2] İstanbul Hükûmeti, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememektedir.

 3] Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

 4] Anadolu’nun güvenli bir yerinde millî bir kongre toplanacaktır.

 5] Her sancaktan üç temsilci seçilerek Sivas’ta bir kongreye gönderilecektir.

 Bu kararlarla birlikte, halkın örgütlenmesi ve milli bir iradenin ortaya konması hedeflenmiştir.

 Amasya Tamimi, Kurtuluş Savaşı’nın bir dönüm noktasıdır:

 1] İlk kez halkın iradesi ön plana çıkarılmıştır. Daha önce devlet yönetimi padişah ve hükümetin kontrolünde iken, bu tamimle “milletin azim ve kararı” temel alınmıştır.

 2] Ulusal egemenlik fikri vurgulanmıştır. Bu düşünce daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini oluşturmuştur.

 3] Milli direniş örgütlü hale gelmiştir. Kongreler süreci başlatılmış, Erzurum ve Sivas kongrelerinin toplanmasının önü açılmıştır.

 4] Bağımsızlık mücadelesinin planı yazılı hale gelmiştir. Amasya Tamimi bir nevi yol haritası işlevi görmüştür.

 Amasya Tamimi, işgal yıllarında bir umut ışığı doğurmuştur. Aynı zamanda Cumhuriyet’in ideolojik temel taşlarından biridir. Milletin kendi iradesini ortaya koyması, meşruiyetin artık saraydan değil halktan alınacağını göstermiştir. Bu düşünce çizgisi, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla somutlaşmış, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile kalıcı hale gelmiştir.

 Amasya Tamimi, Türk milletinin kendi geleceğini tayin etme iradesini dünyaya ilan ettiği ilk belgedir. “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesi, yalnızca dönemin değil, tüm Cumhuriyet tarihinin en anlamlı sözlerinden biridir. Bu belge, bir milletin esareti reddedip özgürlüğe yürüyüşünün yazılı manifestosu olmuştur.

 Bugün Amasya Tamimi’ni hatırlamak, sadece bir tarihsel olayı anmak değil; aynı zamanda ulusal egemenlik, bağımsızlık ve halk iradesinin kıymetini yeniden idrak etmektir.

Bugün Amasya Tamimi’ni hatırlamak, sadece bir tarihsel olayı anmak değil; aynı zamanda ulusal egemenlik, bağımsızlık ve halk iradesinin kıymetini yeniden idrak etmektir.

Atina Cumhuriyeti: Demokrasinin Doğduğu Topraklar

Atina'nın Yükselişi ve Demokrasinin Kökenleri Atina, M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış ve M.Ö. 5. yüzyılda (Klasik Dönem) zi...