Orta Asya’nın tarih sahnesine armağan ettiği pek çok devlet arasında Hive Hanlığı, hem bölgesel hâkimiyet kurmuş hem de Türk-İslam kültürünün önemli merkezlerinden biri olmuştur. 16. yüzyılın sonlarına doğru kurulan bu hanlık, bugünkü Özbekistan sınırları içinde, Amu Derya nehrinin Aral Gölü'ne döküldüğü bölgede yer alıyordu. Karahanlılardan Altın Orda’ya kadar uzanan köklü geleneklerin mirasçısı olan Hive Hanlığı, yaklaşık üç yüz yıl süren varlığı boyunca pek çok iç ve dış tehditlerle karşılaşmış, zamanla da büyük güçlerin nüfuz mücadelesine sahne olmuştur.
2) Kuruluş: Harezm'in Yeni Yüzü
Hive Hanlığı’nın kökenleri, Altın Orda Devleti’nin parçalanmasının ardından bölgede oluşan hanlıklara dayanır. 16. yüzyılın ikinci yarısında Harezm bölgesinde kurulan ve merkezi Hive şehri olan bu hanlık, Özbek kökenli Şeybanîler’in bir kolu olan Arabşahîler tarafından yönetilmeye başlandı. 1598 yılında Baki Muhammed Han’ın Hive’yi başkent yapmasıyla hanlık kurumsallaştı.
Hive Hanlığı’nın kurulmasında iki önemli faktör etkiliydi: birincisi, bölgede merkezi bir otoriteye duyulan ihtiyaç; ikincisi ise İpek Yolu üzerindeki ticaret yollarını denetim altına alma arzusu. Coğrafi olarak Harezm bölgesi, hem batıya hem doğuya uzanan kervan yollarının kavşağında bulunuyordu. Bu avantaj, hanlığın ekonomik kalkınmasında etkili oldu.
3) Siyasi Yapı ve Hanlık Yönetimi
Hive Hanlığı, klasik Türk-Moğol hanedan yapısını benimsemişti. Hanlık unvanı, genellikle Arabşahî ailesi üyeleri arasında el değiştirirdi. Han, hem siyasi hem de dini bir liderdi. Ancak hanın mutlak gücüne rağmen, beyler ve ulemalar da yönetimde etkili olabiliyordu.
Hanlığın toprakları genellikle mürid adı verilen valiler aracılığıyla idare edilirdi. Merkezi otorite güçlü olmadığı dönemlerde bu valiler kendi bölgelerinde yarı bağımsız hareket edebiliyordu. Bu durum zaman zaman iç karışıklıklara neden olmuş, hanlık içerisinde taht kavgaları sık görülmüştür.
4) Ekonomik Hayat ve Ticaret
Hive Hanlığı'nın ekonomisi büyük ölçüde tarıma ve ticarete dayanıyordu. Amu Derya Nehri çevresindeki sulama kanalları sayesinde bölge tarıma oldukça elverişliydi. Pamuk, buğday, arpa gibi ürünler yetiştirilirken; halıcılık, dokumacılık ve seramik gibi el sanatları da gelişmişti.
Ancak hanlığın en büyük gelir kaynaklarından biri, kervan ticaretiydi. Hive, Buhara ve Taşkent gibi Orta Asya şehirlerini Hazar Denizi ve İran üzerinden Batı dünyasına bağlayan yolların üzerinde bulunuyordu. Aynı zamanda köle ticareti de önemli bir yer tutuyordu. Bu dönemde özellikle Rus kölelerin Hive pazarlarında satılması, Rus-Hive ilişkilerini zamanla gerginleştirecekti.
5) Kültürel ve Dini Yaşam
Hive, sadece siyasi değil, aynı zamanda bir kültür ve ilim merkeziydi. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda hanlık, Orta Asya’nın önemli medrese şehirlerinden biri haline geldi. Hive’de birçok medrese, cami ve tekke inşa edildi. Dinî eğitim veren bu kurumlar, Türk-İslam kültürünün bölgede yayılmasında büyük rol oynadı.
Hanlık döneminde Arapça, Farsça ve Çağatayca kullanılmıştır. Ancak halk arasında en yaygın dil, Türkçenin Harezm Lehçesidir. Bu dil, aynı zamanda edebi üretimlerin de dilidir. Hive’de yetişen alimler, şairler ve tarihçiler bu dili kullanarak önemli eserler vermiştir. Özellikle Agahi lakabıyla bilinen Munis Harezmi ve Reşid ed-Din gibi tarihçiler, Hive hanlarının dönemlerini kayıt altına alarak önemli kaynaklar bırakmışlardır. Ama Fars Alfabesini kullanmışlardır. Türk kelime grubuna yakın olduğu için.
6) Hive ve Büyük Güçlerle İlişkiler
19. yüzyıla gelindiğinde Hive Hanlığı, büyük güçlerin nüfuz mücadelesine sahne oldu. Hanlık, bir yandan İran’la sınır sorunları yaşarken öte yandan Rus Çarlığı’nın güneydeki yayılmacı politikaları ile karşı karşıya kaldı. Rusya, Orta Asya’daki stratejik çıkarlarını korumak ve sıcak denizlere ulaşmak amacıyla Hive, Buhara ve Hokand gibi hanlıkları baskı altına almayı hedefliyordu.
Rus-Hive ilişkileri, özellikle köle ticareti ve sınır çatışmaları sebebiyle gerginleşti. 1839 yılında Rusya, General Perovski komutasında Hive üzerine büyük bir sefer düzenledi; ancak sert kış koşulları nedeniyle sefer başarısız oldu. Bu durum geçici bir rahatlama sağlasa da Rus baskısı giderek arttı.
1873 yılında bu kez General Kaufman komutasındaki Rus birlikleri Hive üzerine yürüdü. Bu sefer, öncekinden farklı olarak başarılı oldu. Hive Hanı, Rus ordusunun gücü karşısında direnemedi ve hanlık Rusya’ya bağlı yarı bağımsız bir vasal devlet haline geldi. Bu tarihten itibaren Hive Hanları, Rusya’nın denetiminde hüküm sürdü.
7) Son Dönem ve Yıkılış
1917 Ekim Devrimi sonrasında Rusya’da Bolşevikler iktidara geldi. Bu durum Orta Asya hanlıkları için yeni bir dönemin başlangıcıydı. Hive’deki halk hareketleri ve devrimci gruplar, Rusya’daki devrimden ilham aldı. 1920 yılında Hive Hanlığı’na son verildi ve yerine Harezm Halk Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Bu yeni yapı, Sovyetler Birliği’ne katılarak kısa süre içinde Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı.
8) Hive Hanlığı Orta Asya'daki Önemi
Hive Hanlığı Orta Asya'daki Türk Hanlıkları ve Özbek Hanlıkları arasında hem ekonomik hem eğitim hem de askeri olarak en gelişmiş hanlıklardan biriydi. Ruslara rağmen uzun süre Hanlığı bağımsız olarak tutabildiler. Bu da diğer Türk halklarına örnek olarak kabul edilir.
9) Sonuç
Hive Hanlığı, Orta Asya tarihinde önemli bir yere sahip olan, Türk-Müslüman kimliğini güçlü şekilde yansıtan bir devletti. Üç yüz yıla yakın süren tarihi boyunca siyasi çalkantılarla, dış tehditlerle ve iç ayaklanmalarla mücadele etmiş; ancak aynı zamanda bilim, sanat ve din alanında önemli bir merkez olmayı başarmıştır. Hanlık, Orta Asya’nın sömürgeleşme sürecini ve Sovyetler öncesi son bağımsız Türk devletlerinden biri olarak hafızalarda yer etmiştir. Hive’nin dar sokakları, tarihi medreseleri ve camileri bugün hâlâ bu zengin geçmişin sessiz tanıkları olarak ayakta durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder