11 Ekim 2025 Cumartesi

Babil Kulesi

Babil Kulesi

  İnsanlık tarihi boyunca birçok medeniyet, göğe yükselme arzusunu mimari eserler aracılığıyla dile getirmiştir. Bu eserlerden en meşhuru, hem dini metinlerde hem de tarihsel kaynaklarda yer alan Babil Kulesi’dir. Kule, yalnızca bir yapı olarak değil; aynı zamanda insanın kibri, birlik arayışı ve Tanrı ile olan ilişkisini sorgulayan derin bir sembol olarak da karşımıza çıkar. Babil Kulesi, Kitâb-ı Mukaddes’te, Tevrat’ın Tekvin (Yaratılış) bölümünde anlatılırken; Mezopotamya arkeolojisi ve tarih çalışmaları da bu yapının izlerini araştırmıştır.

 Bu yazıda Babil Kulesi’nin efsanevi hikâyesini, tarihsel bağlamını, dini ve kültürel yorumlarını ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Efsaneden kasıt cini veya ufo gibi varlıklarla savaşılıp savaşılmadığunı da anlamış olacağız. 

  Babil Kulesi efsanesi, en çok Tevrat’ın Yaratılış Kitabı (11:1-9) bölümünde anlatılır. Rivayete göre, tufan sonrası Nuh’un soyundan gelen insanlar Şinar Ovası’na (bugünkü Mezopotamya toprakları) yerleşmişti. Tek bir dil konuşan bu insanlar, bir şehir ve göğe ulaşacak kadar yüksek bir kule yapmaya karar verdiler. Amaçları, kendilerine ün kazandırmak ve dağılmaktan kurtulmaktı.

  Ancak Tanrı, insanların bu niyetini kibir ve meydan okuma olarak değerlendirdi. Bunun üzerine dillerini karıştırarak birbirlerini anlamamalarını sağladı ve onları dünyanın dört bir yanına dağıttı. Böylece kule tamamlanamadı. Bu olayın ardından şehrin adı Babel (Babil) olarak anılmaya başlandı. Çünkü İbranice’de “balal” kelimesi “karıştırmak” anlamına gelir.

  Bu hikâye, insanın sınırsız hırsını, göğe yükselme arzusunu ve Tanrı karşısında haddini aşmasını simgeler. Aynı zamanda, farklı dillerin ve kültürlerin ortaya çıkışına dair mitolojik bir açıklama olarak da yorumlanır.


  Babil Kulesi’nin tarihsel gerçekliği uzun yıllardır tartışılmaktadır. Pek çok araştırmacı, bu kulenin aslında Mezopotamya’da inşa edilen zigguratlardan biri olduğunu savunur. Özellikle Babil şehrinde yer alan Etemenanki Zigguratı, bu konuda en güçlü adaydır.

  Etemenanki, Sümerce’de “Cennetin ve Yerin Temeli Tapınağı” anlamına gelir. Bu devasa yapı, tanrı Marduk’a adanmıştı. Kaynaklara göre kule, 90 metreye kadar yükseliyordu ve dönemin en görkemli mimari yapılarından biriydi.

  Yunan tarihçi Herodot, Babil’i ziyaret eden ilk yabancı seyyahlardan biri olarak bu şehirdeki dev yapıyı eserlerinde tasvir etmiştir. Ona göre Babil, kare şeklinde dev surlarla çevriliydi ve ortasında çok katlı bir kule yükseliyordu. Bu kule, basamaklar şeklinde yukarıya çıkıyor ve en üst katında tanrıya adanmış bir tapınak bulunuyordu.

  19. yüzyılda Babil kalıntılarında yapılan kazılarda, gerçekten de devasa bir zigguratın varlığı tespit edilmiştir. Bu yapı, çamur tuğlalarla inşa edilmişti ve büyük ihtimalle pişirilmiş tuğlalarla kaplıydı. Ancak zamanla yağmur ve iklim koşulları nedeniyle yok olmuştu.

  Bugün arkeologlar, Babil Kulesi efsanesinin temelinde bu zigguratın yattığını, fakat Tevrat yazarlarının onu farklı bir dini bağlamda yorumladığını düşünmektedir.


  Babil Kulesi hikâyesi, farklı dillerin ve kültürlerin ortaya çıkışını açıklayan bir etiyolojik mit olarak kabul edilir. Yani, insanlar neden farklı diller konuşuyor sorusuna dini bir yanıt verilmiştir.

  Kule, insanın kendi gücüyle tanrıya ulaşma arzusunu sembolize eder. Bu anlamda, hikâye insanlığın kibri karşısında ilahi otoritenin sınır koyduğunu vurgular.

  Kule aynı zamanda birlik ve beraberliğin gücünü gösterir. İnsanlar tek bir dil ve amaçla bir araya geldiklerinde büyük işler başarabileceklerini kanıtlamışlardır. Fakat aynı zamanda bu güç, yanlış yönlendirildiğinde bir tehlike haline gelmiştir.

  Babil Kulesi hikâyesi, tarih boyunca sanat, edebiyat ve düşünce dünyasında ilham kaynağı olmuştur.

  Orta Çağ ve Rönesans döneminde pek çok ressam, Babil Kulesi’ni devasa bir spiral kule olarak resmetmiştir.

  En ünlü örneklerden biri, Pieter Bruegel’in 1563 tarihli tablosudur. Bu tabloda kule, yarım kalmış dev bir yapı olarak tasvir edilir.

  Dante’nin İlahi Komedya’sında, Babil Kulesi insanın gururunun sembolü olarak yer alır.

  Modern çağda ise Jorge Luis Borges ve Umberto Eco gibi yazarlar bu efsaneden etkilenmişlerdir.

  Bugün hâlâ “Babil” ya da “Babel” kelimesi, kargaşa, anlaşmazlık ve dil karmaşası anlamında kullanılmaktadır. Bu da hikâyenin ne kadar kalıcı bir etkiye sahip olduğunu gösterir.

  Babil Kulesi hikâyesi, yalnızca Tevrat’a özgü değildir. Dünya mitolojilerinde benzer anlatılar görmek mümkündür:

  Sümer mitolojisinde tanrılara meydan okuyan yapılar ve insanın aşırılığına dair öyküler vardır.

  Yunan mitolojisinde İkarus’un güneşe uçma arzusu, benzer şekilde insanın haddini aşmasını anlatır.

  İslam geleneğinde ise Nemrut’un göğe çıkma arzusundan bahsedilir. Bu da Babil Kulesi efsanesiyle paralellik gösterir.

  Babil Kulesi, günümüzde sadece dini bir anlatı değil, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik bir metafor olarak da ele alınmaktadır.

  Teknoloji ve Bilim: İnsanlığın uzaya gitme arzusu, “yeni bir Babil Kulesi” olarak yorumlanabilir.

  Globalleşme: Dünya dillerinin, kültürlerinin ve toplumlarının bir araya gelmesi de bu efsanenin modern bir yansımasıdır.

  İnsan Doğası: Hırs, birlik, iletişim ve çatışma gibi temalar hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

  Babil Kulesi, yalnızca bir antik yapı ya da mitolojik bir anlatı değildir. O, insanlık tarihinin en eski sorularına ışık tutan sembolik bir yapıdır. İnsanın sınırlarını, Tanrı ile olan ilişkisini, dillerin ve kültürlerin çeşitliliğini açıklayan bu efsane, çağlar boyunca farklı yorumlarla günümüze kadar ulaşmıştır.

  Arkeolojik veriler, Babil’de gerçekten de göğe yükselen dev bir ziggurat olduğunu ortaya koymuştur. Fakat dini metinlerde bu yapı, insanın kibrinin bir sembolüne dönüşmüştür.

  Bugün Babil Kulesi’ni düşündüğümüzde, aslında şu soruyla yüzleşiriz:

  İnsanlık olarak göğe yükselme arzumuz, bizi birleştiren bir güç mü olacak, yoksa yeni bir felakete mi sürükleyecek?


Hiç yorum yok:

Part İmparatorluğu: Doğu'nun Güçlü Rakibi (M.Ö. 247 – M.S. 224)

Part İmparatorluğu Part İmparatorluğu, yaklaşık 500 yıl boyunca varlığını sürdürmüş, İran platosunun ve Mezopotamya'nın önemli bir bölü...