Josef Stalin: Sovyetler’in Katı Lideri
Josef Vissarionoviç Stalin, 1878 yılında Gürcistan’ın Gori kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı “İosif Cugaşvili” olan Stalin, genç yaşta devrimci fikirlerle tanıştı. Marksist hareketin etkisiyle Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı ve kısa süre içinde “Stalin” yani “çelik adam” lakabını benimsedi. Bu isim, onun kişiliğini ve ileride üstleneceği katı liderliği sembolize ediyordu.
Stalin ilk olarak yine 1917 de olan Şubat devrimine biraz gecikmeli olarak Sibirya'daki sürgünden kaçarak katılmıştır. Asıl olarak Ekim devriminde etkin rol oynamıştır. Lenin’in ölümünün ardından, parti içindeki güç mücadelesinde rakiplerini birer birer saf dışı bırakarak 1924’ten itibaren Sovyetler Birliği’nin fiili lideri konumuna geldi. Özellikle Troçki’yi tasfiye etmesi, onun siyasi manevra kabiliyetini ve sert tutumunu ortaya koydu.
Liderliğinin ilk yıllarında Sovyetler’i hızlı bir şekilde sanayileştirme ve modernleştirme hedefiyle beş yıllık planları devreye soktu. Ağır sanayi, demir yolları ve üretim tesisleri kurup ekonomiyi ayağı kaldırmaya çalışmıştır. Ancak bu süreç, tarımın kolektifleştirilmesiyle birleşince büyük bir kıtlığa yol açtı. Özellikle Ukrayna’da yaşanan Holodomor felaketi, milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu. Stalin’in ekonomik politikaları Sovyetler’i güçlü bir sanayi devleti haline getirirken, aynı zamanda ağır insani kayıplar doğurdu.
1930’lu yıllarda Stalin, iktidarını pekiştirmek için geniş çaplı tasfiyeler başlattı. Parti kadroları, ordu komutanları ve hatta sıradan vatandaşlar “karşı devrimci” olmakla suçlanarak ya idam edildi ya da Sibirya’daki çalışma kamplarına gönderildi. Bu dönem, tarihe Büyük Temizlik olarak geçti. Stalin, korku ve baskı yoluyla ülkeyi yönetirken, halk üzerinde mutlak bir kontrol kurdu. Bunun sonucunu 2. dünya savaşında çok ağır bir şekilde yaşayacaklardı. Orduları yönetecek bir kişi bile bulamayıp askerlikten atılan generalleri tekrar göreve çağırdı.
İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin, Sovyetler Birliği’ni Nazi Almanyası’na karşı zafere taşıdı. 1941’de Alman işgaline uğrayan Sovyet toprakları büyük kayıplar verse de, Stalingrad Muharebesi’nden itibaren savaşın seyri değişti. Sovyet ordusu Berlin’e kadar ilerledi ve 1945’te Almanya’nın teslim olmasıyla birlikte Sovyetler Birliği, dünya siyasetinde bir süper güç haline geldi.
Savaş sonrası dönemde Stalin, Doğu Avrupa’da Sovyet etkisini genişletti ve Soğuk Savaş’ın temellerini attı. Komünist rejimler Doğu Bloku’nda iktidara gelirken, Batı ile gerginlik arttı. Stalin’in yönetim tarzı, hem içeride baskıcı bir düzeni sürdürdü hem de dış politikada agresif bir tavır sergiledi.
Stalin, 1953 yılında öldüğünde ardında hem büyük bir sanayi ve askeri güç bırakmış hem de milyonlarca insanın acı çektiği otoriter bir miras bırakmıştı. Onun adı, tarihte tartışmalı bir figür olarak anılır: Kimileri onu faşizmi yenen lider ve modernleşmenin mimarı görürken, kimileri ise insanlık tarihinin en sert diktatörlerinden biri olarak değerlendirir.
Stalin’in hayatı, güç ve otoritenin bir ülkenin kaderini nasıl şekillendirebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Korkudan çoğu kişiyi ortadan kaldırdı ama sonunda hayat onu yendi.