29 Ağustos 2025 Cuma

Guatemala`ya Bakış

Guatemala`ya Bakış 





 Guatemala resmi olarak Guatemala Cumhuriyeti olarak bilinir. Orta Amerika`da bir ülkedir. Kuzey batıda Meksika, kuzey doğuda Belize, doğuda Honduras ve güney doğuda El Salvador ile çevrilidir. Nüfusu 2025 itibari ile 18.733.785 olarak göze çarpmaktadır. Orta Amerika'da iyi bir konumda olan Guatemala, Mayalara dayanan tarihi, büyük dağları, muhteşem kumsalları ile egzotik ve ayrı zamanda gezilmeyi bekleyen bir ülkedir.

 Nüfus olarak Guatemala Latin Amerika`nın en artış gösteren ülkelerden biridir. Nüfusun yarısından fazlası Ladinolar denen ve Avrupalı karışımıdır. Geri kalan kısmı ise Kızılderililerden oluşuyor. Halkın çoğu katoliktir ve İspanyolca konuşmaktadır.

 Guatemala mutfağındaki geleneksel yiyecekler çoğu, İspanyol ve Maya mutfağı temellidir. Temel malzemeleri ise mısır, acı biber ve fasulyedir. Guatemala ayrıca Hass avokadosunun ana memleketi ve en meşhur olduğu yerdir.     

 Guatemala Antik Mayalar esintisi altında şekillenmiş bir bölgedir. İlk zamanlar da Mayalılar tarafından şekillendirilmiş ve yönetilmiştir. 1524`te İspanyolların Guatemala'yı fethetmesi ile beraber sömürge dönemi başlamaktadır. 

 İspanyol İmparatorluğundan bağımsız olduğu yıl 15 eylül 1821 tarihidir. Bu güne kadar başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. 1954`ten 1993 tarihine kadar sağ - sol çatışmaları, gerillalar ve cuntalarla uğraşan  Guatemala'sında demokratik ortamın sağlanması ile devamlı büyüyen bir ülke olarak görülmektedir. 


28 Ağustos 2025 Perşembe

Bilge Tonyukuk ve Bilinmeyenler

 Bilge Tonyukuk ve Bilinmeyenler



 Tonyukuk asıl manası ile "Tün  Yokuk" yani baş vezir, ilk vezir anlamına gelmektedir. Halktan olup hakandan iki derece aşağıda kişilere verilen bir unvandır. Kısacası hem Tonyukuk doğru bir telaffuzdur. Tünyukuk da doğru bir telaffuzdur. Tonyukuk daha sadeleşmiş halidir.

 Tonyukuk adı bilinen ilk Türk yazar ve tarihçidir. Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti`nin kurucusu İlteriş Kutluğ Han, Kapagan Han, Böğü Han ve Bilge Kağan olmak üzere dört Türk hükümdarına baş vezirlik yapmış, bazı savaşlara baş kumandanlık sıfatıyla katılarak bu savaşların kazanılmasında büyük vazife görmüş, meclis başkanlıklarını yürütmüşlerdir.

  Halkın arasından çıkmış bir vezir olarak hem kağanın hem halkın yanında olup, Türk töresine uygun hareket etmeye çalışmış ve alimlik gibi meziyetlerinin bulunması Tonyukuk`u  İkinci Göktürk Devleti`nin vazgeçilmez veziri yapmıştır. Bu kabiliyetlerinden dolayı "bilge" unvanının sahibidir.

  Tonyukuk yazıtı 720-725 senelerinde Tonyukuk`un kendisi tarafından dikilmiştir. Bu yazıtta, türklerin savaş stratejileri, bağımsızlık mücadelesi için verilen savaşlar, Bilge Tonyukuk`un Türk milleti için verdiği mücadeleler göze çarpmaktadır.

   Kısaca özetlersek Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti`nin kuruluşunda da önemli fayda göstermiş dört tane hükümdara hizmet etmiş o dönemin kurtarıcısı ve en önemli figürüdür. Ayrıca tarihçi, aydın, devlet adamı ve baş komutan olarak verdiği değerli hizmetlerden dolayı "bilge" unvanını almıştır. İkinci Göktürk Devleti ve önceki bilgileri bize ayrıntılı bir şekilde sunmaktadır. 

27 Ağustos 2025 Çarşamba

Büyük Hun İmparatorluğu`nda Yazı Dili Var Mıydı

Büyük Hun İmparatorluğu`nda Yazı Dili Var Mıydı







 Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 4. yüzyıl – MS 1. yüzyıl) döneminde, bildiğimiz kadarıyla gelişmiş yada resmileşmiş bir yazı dili bulunmamaktaydı. 

 Hunlarla ilgili yazılı kaynakların büyük bölümü, onların çağdaşı olan Çin kroniklerinden gelmektedir. Hunlar çok garip bir şekilde kendi yazılı tarihlerini yazmamışlardır. Ancak bazı efsaneler vardır. Yok Çin`deki beyaz piramit içinde bir kütüphane olduğu yada farklı bir Türk dili ile yazıp onlar keşfedilmeyi bekliyor olabilir misali efsaneler dönmektedir bunların araştırılması gerekmektedir ne derler teyide muhtaç konulardır bunlar.

 Daha çok sözlü kültür (destan, şiir, töre, atasözü, şifahi hukuk) geleneğiyle yaşamışlardır. En bilinen hali bu şekildedir. Bir de düşünün ki "söz uçar yazı kalır." diye bir laf vardır. O zaman sizce de bir anormallik yokumdur. Bana sorarsanız keşfedilmeyi bekleyen bir sürü kitabe ve kaynaklar yer altından çıkmayı bekliyor.

 Orhun Yazıtları’ndan (Göktürkler – 8. yüzyıl) çok önce, Hun veya proto-Türk topluluklarına ait olabileceği düşünülen bazı işaretler Orta Asya’da bulunmuştur. Ancak bunların Hunlara ait yazı sistemi mi, yoksa sadece tamga (damga/arma) işaretleri mi olduğu kesin değildir. Bu tamga adı verilen işaretler sonrasında çoğu Asya medeniyetinde görülecek sembolleri oluşturmuştur. Yarı yarıya bu işaretlerin Türklere ait olduğu kanıtlandı. Ama Hindular bunu reddeder.

  Hunların "sözlü gelenekle" yönetildiklerini, ancak antlaşmalar ve önemli kayıtların bazen Çince yazıldığını belirtir. Yani Hunlar kendi resmi yazılarını geliştirmemiş, diplomasi için Çin yazısını kullanmak zorunda kalmışlardır. Ben bundan da fazlasının olabileceğini iddia ediyorum.

  Hunlardan çok sonra gelen Göktürkler (6.–8. yüzyıl) ilk kesin Türk yazı sistemini, yani Orhun alfabesini geliştirmiştir. Bu da bilinen tarih olarak göre biliriz.

  Bilinen hali ile Büyük Hun İmparatorluğu döneminde bağımsız ve sistemli bir yazı dili yoktu. Hunlar yazıyı günlük yaşamlarında değil, ancak dış ilişkilerde (Çin kaynakları aracılığıyla) dolaylı olarak kullanmışlardır. Kültürlerini ise daha çok sözlü gelenek yoluyla aktarmışlardır. Ama daha bulunmamış olan belgeler bütün tarihi değiştirebilir.

26 Ağustos 2025 Salı

Grenada`ya Bakış

 Grenada`ya Bakış 

 





 Karayipler’in güneyinde, Küçük Antiller zincirinde yer alan Grenada, baharat kültürü bakımından çok zengindir. Baharat Adası olarak da bilinen ada da tarçın, kakule ve muskat üretimi ile öne çıkmaktadır.

 Grenada`nın ilk sakinleri MÖ 2000`li yıllara dayanmakla birlikte Karayip yerlileri bu adanın ilk sakinleri arasında gelmektedir. Adada balıkçılık, tarım veküçük ölçekli ticaretlerle geçimlerini sağlamışlardır.

 1498`de Kristof Kolomb Grenada`ya geldi. Fakat İspanyollar adada kalıcı bir egemenlik kuramadı. 17. yüzyılda Fransızlar geldi. Karayip yerlilerinin isyana sebebiyet vermemek için çoğu ya sürgün edildi. Arada çıkan çatışmalarda bazı isyancılar ölmüştür. 1762`de yedi yıl savaşlarında adayı İngilizler ele geçirmiş hemen ardından 1763`teki Paris antlaşması ile resmen ada İngiltere`ye bırakıldı. 18. ve 19. yüzyıllarda Grenada, şeker kamışı, kakao ve özellikle muskat üretimiyle sömürge ekonomisinin önemli bir parçası oldu. Bu dönemde Afrika’dan çok sayıda köle adaya getirildi ve ada nüfusunun temelini Afrikalılar oluşturdu.

 Köleliğin kalkması ile birlikte adada ekonomik ve sosyal reform yaşandı. Ama bağımsızlık süreci uzun sürdü. Grenada 1974 yılında bağımsız oldu. Fakat sonrasında gelen sağ ve sol sürtüşmeleri sırasında askeri darbeler ile kısa süreli bir istikrarsızlık dönemi yaşanmıştır. ABD`nin öncülüğünde de gerçekleştirilen askeri müdahale sonrası yeniden demokratik yönetime geçildi. Günümüzde Grenada, İngilz Milletler Topluluğu içinde yer alan bağımsız bir devlettir.

 Grenada'nın güncel nüfusu 117.314 2025 yılı itibari ile özellikle Afrika, Avrupa ve Karayip kökenli topluluklar adada yaşamaktadır. En çok Afrika kökenli insanlar olmak üzere ülkenin nüfusu şekillenmiştir.

  Resmi dil İngilizce olmakla birlikte halk arasında “Grenadian Creole English” ve “Grenadian Creole French” yaygın olarak konuşulur. Bu diller, Afrika dilleriyle Fransızca ve İngilizce’nin karışımından doğmuştur.

  Grenada halkının çoğunluğu Hristiyandır. Katolikler ve Anglikanlar başta olmak üzere çeşitli Protestan mezhepleri adada güçlü bir konuma sahiptir. Aynı zamanda halk inançlarında Afrika kökenli spiritüel öğeler de etkisini sürdürmektedir.

  Grenada’nın müzik kültürü, Karayip ritimlerinin canlılığını yansıtır. Calypso, Reggae ve Soca en popüler türlerdir. Ayrıca “Jab Jab” adı verilen özgün bir karnaval geleneği vardır. Her yıl Ağustos ayında düzenlenen “Spicemas Karnavalı” adanın en büyük kültürel etkinliğidir. Bu karnavalda müzik, dans, renkli kostümler ve sokak eğlenceleri öne çıkar.

  Ada mutfağı, Karayip lezzetleri ile Afrika ve Avrupa etkilerini birleştirir. En bilinen yemeklerden biri “Oil Down” isimli ulusal yemektir. Bu yemek; ekmek ağacı meyvesi, sebzeler, et veya balık ile hindistancevizi sütünde pişirilir. Ayrıca muskat başta olmak üzere adanın baharatları mutfakta yoğun biçimde kullanılır.

  Kriket, tıpkı diğer Karayip ülkelerinde olduğu gibi Grenada’da en popüler spordur. Bunun yanında futbol ve atletizm de yaygın olarak yapılır.

  Grenada küçük yüz ölçümü ile büyük bir kültüre ve geleneğe sahip bir ada ülkesi olarak günümüz Karayipleri şekillendiren bir ada ülkesi olarak görünmektedir.

25 Ağustos 2025 Pazartesi

Josef Stalin: Sovyetler’in Katı Lideri

 Josef Stalin: Sovyetler’in Katı Lideri





 Josef Vissarionoviç Stalin, 1878 yılında Gürcistan’ın Gori kasabasında dünyaya geldi. Asıl adı “İosif Cugaşvili” olan Stalin, genç yaşta devrimci fikirlerle tanıştı. Marksist hareketin etkisiyle Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı ve kısa süre içinde “Stalin” yani “çelik adam” lakabını benimsedi. Bu isim, onun kişiliğini ve ileride üstleneceği katı liderliği sembolize ediyordu.

 Stalin ilk olarak yine 1917 de olan Şubat devrimine biraz gecikmeli olarak Sibirya'daki sürgünden kaçarak katılmıştır. Asıl olarak Ekim devriminde etkin rol oynamıştır. Lenin’in ölümünün ardından, parti içindeki güç mücadelesinde rakiplerini birer birer saf dışı bırakarak 1924’ten itibaren Sovyetler Birliği’nin fiili lideri konumuna geldi. Özellikle Troçki’yi tasfiye etmesi, onun siyasi manevra kabiliyetini ve sert tutumunu ortaya koydu.

 Liderliğinin ilk yıllarında Sovyetler’i hızlı bir şekilde sanayileştirme ve modernleştirme hedefiyle beş yıllık planları devreye soktu. Ağır sanayi, demir yolları ve üretim tesisleri kurup ekonomiyi ayağı kaldırmaya çalışmıştır. Ancak bu süreç, tarımın kolektifleştirilmesiyle birleşince büyük bir kıtlığa yol açtı. Özellikle Ukrayna’da yaşanan Holodomor felaketi, milyonlarca insanın ölümüne sebep oldu. Stalin’in ekonomik politikaları Sovyetler’i güçlü bir sanayi devleti haline getirirken, aynı zamanda ağır insani kayıplar doğurdu.

 1930’lu yıllarda Stalin, iktidarını pekiştirmek için geniş çaplı tasfiyeler başlattı. Parti kadroları, ordu komutanları ve hatta sıradan vatandaşlar “karşı devrimci” olmakla suçlanarak ya idam edildi ya da Sibirya’daki çalışma kamplarına gönderildi. Bu dönem, tarihe Büyük Temizlik olarak geçti. Stalin, korku ve baskı yoluyla ülkeyi yönetirken, halk üzerinde mutlak bir kontrol kurdu. Bunun sonucunu 2. dünya savaşında çok ağır bir şekilde yaşayacaklardı. Orduları yönetecek bir kişi bile bulamayıp askerlikten atılan generalleri tekrar göreve çağırdı.

 İkinci Dünya Savaşı’nda Stalin, Sovyetler Birliği’ni Nazi Almanyası’na karşı zafere taşıdı. 1941’de Alman işgaline uğrayan Sovyet toprakları büyük kayıplar verse de, Stalingrad Muharebesi’nden itibaren savaşın seyri değişti. Sovyet ordusu Berlin’e kadar ilerledi ve 1945’te Almanya’nın teslim olmasıyla birlikte Sovyetler Birliği, dünya siyasetinde bir süper güç haline geldi.

 Savaş sonrası dönemde Stalin, Doğu Avrupa’da Sovyet etkisini genişletti ve Soğuk Savaş’ın temellerini attı. Komünist rejimler Doğu Bloku’nda iktidara gelirken, Batı ile gerginlik arttı. Stalin’in yönetim tarzı, hem içeride baskıcı bir düzeni sürdürdü hem de dış politikada agresif bir tavır sergiledi.

 Stalin, 1953 yılında öldüğünde ardında hem büyük bir sanayi ve askeri güç bırakmış hem de milyonlarca insanın acı çektiği otoriter bir miras bırakmıştı. Onun adı, tarihte tartışmalı bir figür olarak anılır: Kimileri onu faşizmi yenen lider ve modernleşmenin mimarı görürken, kimileri ise insanlık tarihinin en sert diktatörlerinden biri olarak değerlendirir.

 Stalin’in hayatı, güç ve otoritenin bir ülkenin kaderini nasıl şekillendirebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Korkudan çoğu kişiyi ortadan kaldırdı ama sonunda hayat onu yendi.


Zengezur Koridoru Meselesi

Zengezur Koridoru Meselesi





 Kafkasya coğrafyası için tarih boyunca hep savaşılmış ve devamlı bir şekilde farklı uluslar bir birleri ile mücadele etmiştir. Çünkü, petrol ve yeraltı kaynakları açısından zengin bir coğrafya ayrıca stratejik açıdan da önemli bir yere sahiptir. Jeopolitik olarak hem Perslere, hem Anadolu topraklarına, hem de Türkistan topraklarına açılan bir kapıdır.

 Bu neden dolayısı ile Çarlık Rusya'sı Ermenileri 19. yüzyılda Anadolu'daki olan Türklerle olan bağı kesmek için Ermenileri şuan ki bulundukları yere konuşlandırdılar.

 1918`de kurulan Trans Kafkasya Cumhuriyet`i olarak bilinen bir yapıda Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan birleşti ama bu yapı uzun süreli bir yapı olmayacaktı hem Sovyetlerin baskısı hem de kendi aralarındaki anlaşmazlıklar sonucu Gürcüler ve Ermeniler bu cumhuriyeti terk ettiler. Azerbaycan ise bağzı siyasetçiler ve aydın insanları ile bir bağımsız yapı olarak ayakta durmaya çalışıyordu ama dayanamadı ve 1920 yılında Sovyetler Birliği`ne bağlandı.

 Sovyetler Birliği`nin benimsediği projelere göre yanı başında güçlü bir oluşum kalmayacak şekilde böl parçala yönet politikasını benimsediğinden Azerbaycan ile yapılan Zengezur Antlaşması ile Zengezur bölgesini Azerbaycan'dan koparıp Ermenistan'a vermiştir. Bu yol ile Azerbaycan'ı Anadolu'daki Türklerden koparmıştır. Kendi bölgesine hapsedilmiştir. Nahcivan'a da özerk statü verilerek Sovyetler Birliği ve Türkiye'nin garantörlüğüne alınmıştır. 

 Sonuç olarak bir yüzyılı şekillendiren Zengezur Antlaşması imzalandı. Bu neticede Zengezur`un büyük bir kısmı Ermenistan'a bırakıldı. Azerbaycan ise Nahçivan`ın statüsü konusunda sınırlı bir güvence aldı. Zengezur anlaşmasının halk üzerindeki etkisi büyük bir hüsranla sonuçlandı. Halk kendi topraklarından birinin resmen kaybedildiğini ve bunun utanç verici olduğunu düşünüyorlardı.

 Azerbaycan Nahçivan arası koptu böylece Anadolu'daki Türklerle de arası kopmuş oldu. Sonucunda kendi bölgesine hapsedilmiş oldu.

 Günümüz de ise 2020`de başlatılan İkinci Karabağ savaşı ile Azerbaycan eski topraklarının çoğunu kazanmış zaferle birlikte Nahçivan ve Azerbaycan arasında doğrudan kara bağlantısını sağlayan zengezur koridorunu 2025`te imzalanan ABD, Azerbaycan ve Ermenistan zirvesinde konuşulup karara bağlanmıştır.            

23 Ağustos 2025 Cumartesi

El Salvador`a Bakış

 El Salvador`a Bakış







 El Salvador Orta Amerika`da yer alan bir devlettir. Eski bir İspanyol kolonisidir. Şuan ki nüfusu 6.369.447 dir [2025 yılı ölçümlerine göre]. Ülkenin adı olan "Salvador" Hz İsa`ya atfedilen "kurtarıcı" manasına gelmektedir. İspanyol himayesi öncesinde eski bir Aztek toprağı olan Cuscatlan olarak adlandırılmıştır. 

 İspanyol kaşif Pedro de Alvarado 1524 Meksika'dan yola çıkarak El Salvador adını verdiği bölgeyi keşfetti ve İspanya 300 sene boyunca sömürgeleştirdi. 1821 yılına kadar Guatemala'nın bir eyaleti olarak göze çarpmaktadır.

 1823 senesinde Orta Amerika Federasyonu içerisinde bulunan bir ülke haline geldi. Federasyonun  1840 yılı içinde dağılmasıyla daha sonra 30 ocak 1841 yılı içinde ise tam bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece bölgede sözü geçen bir devlet oldu.

 1970`li yıllarda sağ ve sol kavgası yüzünden 1979`da cunta rejimi geldi. Cuntacı liderler sıkı tedbirler ve kanunlar yürürlüğe sokarak şiddetin tırmanmasına sebep olmuştur. 1981 yılı içerisinde Marksist gerillalara karşı ABD yardım yolladı ve olayları bu girişim de çözemedi üstüne gerilim daha da arttı.

  Nüfusu etnik olarak melezler yüzde doksanını oluştururken Amerikalı yerliler yüzde birini oluşturmakla beraber beyaz ırk ise yüzde dokuzunu oluşturmaktadır. Ülkede İspanyolca ana dil olarak konuşulmaktadır.

 El Salvador`da eğitim çocukları hayata hazırlamaya yöneliktir. zorunlu ilk öğretim 9 senedir. Eğer çocuk sonra isterse 2 senelik lise ve üniversiteyle devam edebilir. Eğer istemez ise mesleki eğitimlerle iş hayatına atılmaktadır. Bu da insanları kötü yola sokulmasını önlemeye çalışmıştır şimdiki devlet başkanı Naib Bukele çünkü daha önce terörden çocukları okula bile göndermek istemeyen aileler vardı.

 Kültür olarak özellikle Meksika kültürü yani Aztek kültürüne yakındır. Lakin Orta Amerika'ya yerleşen Afro - Amerikalı ve İspanyol kökenli ailelerin de El Salvador'u kültürel açıdan etkilemişlerdir. Din olarak çok dindar ve Katolik inancına sahiptirler. Genel olarak El Salvador'daki bazı çeteler de haç işaretlerinden dövmeler yaptırıyorlardı. Yani kültür olarak dinlerine her kesim bağlı idi.

 Özetle El Salvador Orta Amerika da Pedro de Alvarado`nun keşfettiği bir bölgedir. 300 yıl İspanyol sömürgesinde kaldıktan sonra 1821 de önce Guatemala'ya bağlı bir eyalet iken sonra 1923`te Orta Amerika Federasyonuna bağlı bir ülke halini aldı ve sonrasında ise 1940`ta dağılmasıyla birlikte 1941`de tam bağımsız bir ülke haline geldi. Zor zamanlardan geçen El Salvador ilk önce sağ sol kavgası sonrasında ise cuntanın ellerine düştü ve sonrasında ise gerilla savaşlarına kurban gitti. Şimdi ise Naib Bukele önderliğinde rahat ve huzurlu şekilde insanların okula gidebildiği bir ülke haline getirmiştir. Kültürel olaraktan Meksika, Aztek, Orta Amerika'ya yerleşen  Afro - Amerikan ve İspanyol ailelerce de kültür şekillenmiş katı şekilde dindar olup Katolik mezhebine inanmışlardır. 6.369.447`luk nüfusu ile gelişmeye devam etmektedir.

Atina Cumhuriyeti: Demokrasinin Doğduğu Topraklar

Atina'nın Yükselişi ve Demokrasinin Kökenleri Atina, M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış ve M.Ö. 5. yüzyılda (Klasik Dönem) zi...